Hollanda hükümeti, önümüzdeki yıldan itibaren “güvenli üçüncü ülke” statüsü kapsamında kabul edilmeyen göçmenleri Uganda’ya gönderecek. Bu, Avrupa’nın göç yönetimi stratejilerinde giderek yaygınlaşan ve etik-legal tartışmaları beraberinde getiren bir eğilimin son örneği olarak öne çıkıyor.
Hollanda’nın bu girişimi, gelişmiş ülkelerin artan göç karşısında sınırlarını korumak için yeni arayışlara itiyor. Benzer politikalar, son dönemde İtalya, İngiltere ve Danimarka gibi ülkeler tarafından da gündeme getirilmişti. İtalya, geçen yıl mülteci kabul merkezlerini Arnavutluk’a taşıma projesini hayata geçirirken, ABD de Esvatini ve Güney Sudan’a göndermişti.
Özellikle İngiltere ve Ruanda arasında 2022’de imzalanan anlaşma, yoğun yasal ve insani haklar mücadeleleri nedeniyle fiilen uygulamaya geçilemese de, bu tür anlaşmaların siyasi arenada popüler bir çözüm modeli olarak kalmaya devam ettiğini gösterdi. Hollanda’nın Uganda ile vardığı mutabakat, bu tartışmalı modelin bir başka somut adımı olarak yorumlanıyor.
MERZ: “KIZLARINIZA SORUN”
Zengin ülkelerin yaşadığı bu göçmen kabulü ikilemi, Almanya’da patlak veren bir tartışma ile daha net anlaşılıyor. Almanya Merkez Bankası Başkanı, ülke ekonomisinin canlılığını korumasında yüksek nitelikli göçmenlerin hayati bir rol oynadığını savunurken, muhalefet lideri ve Birlik partilerinin güçlü ismi Friedrich Merz, aşırı sağcı seçmen baskısına da işaret ederek, ülkede “çok fazla yeni gelen” olduğunu ve bu durumun özellikle kadınların güvenliğini tehdit ettiğini iddia etti. Merz’in “Sadece kızlarınıza sorun” şeklindeki tartışma yaratan sözleri, göç meselesinin Avrupa siyasetinde ne denli kutuplaştırıcı bir mesele haline geldiğinin göstergesi oldu.
