Avrupa Birliği (AB), tarihinin en kritik demografik dönemeçlerinden birini yaşıyor. Eurostat’ın 2025 raporuna göre, AB nüfusunun yüzde 33’ü 65 yaş üzerinde ve bu oranın 2050’de yüzde 40’a çıkması bekleniyor. Doğum oranlarındaki düşüş (kadın başına 1,46 çocuk) ve artan yaşlı bağımlılık oranı, kıtayı ekonomik ve sosyal bir çıkmaza sürüklerken, çözüm olarak göç politikaları öne çıkıyor. Yani yaşlanan kıta, demografik çöküşü durdurmak için göçe bel bağlıyor.
Avrupa Emekli Olacak
Eurostat’ın son raporu, Avrupa’nın “yaşlı kıta” lakabını hak ettiğini bir kez daha ortaya koyuyor. AB nüfusunun üçte biri 65 yaş üstü, doğum oranları ise dibe vurmuş durumda. AB’de 2023 itibarıyla 448 milyon olan nüfus, son 10 yılda sadece %1,2 arttı. Ancak bu artışın temel kaynağı doğumlar değil, göç. 2022’de AB’ye gelen 4,8 milyon kişi, nüfus artışının yüzde 80’ini sağladı.
2022’de 4,8 milyon kişi AB’ye yerleşti. Bu, 2021’e kıyasla 2 katlık bir sıçrama. Avrupa sınırlarında 27,4 milyon kişi AB vatandaşı değil (toplam nüfusun %6,1’i). Ukrayna savaşının etkisiyle 1,6 milyon Ukraynalı, AB ülkelerine sığındı. Fas, Türkiye, Hindistan ve Suriye’den gelenler, göçmen nüfusunun yüzde 30’unu oluşturdu. En büyük gruplar Ukrayna (%11,9), Türkiye (%7,7), Fas (%7,1) ve Suriye (%5,3) şeklinde sıralanıyor.
Ancak bu rakamlar bile AB’nin işgücü açığını kapatmaya yetmiyor. Avrupa İşgücü Piyasası Enstitüsü (EILM), 2030’a kadar 20 milyon nitelikli çalışan açığı öngörüyor.
Ya Göçmenler Olmasa
Ukraynalı mühendisler, Faslı tarım işçileri, Hintli yazılımcılar… Avrupa’nın “misafirleri”, ekonomiyi ayakta tutan görünmez direkler. AB’de göçmenler, özellikle sağlık, tarım ve teknoloji sektörlerinde kilit rol oynuyor. Almanya’da hemşirelerin %18’i, Fransa’da tarım işçilerinin %35’i yabancı uyruklu. Silikon Vadisi’nin Avrupa ayağı olarak anılan Berlin ve Stockholm’de, yazılım mühendislerinin %40’ı Hindistan ve Çin kökenli.
Ancak göçmenlerin entegrasyonu hala büyük bir sorun. Danimarka’da yapılan bir araştırma, Arap kökenli göçmenlerin %43’ünün dil yeterlilik sınavlarını geçemediğini ortaya koyarken, İsveç’te genç göçmenler arasında işsizlik oranı %22’ye ulaştı. Ama yine de göçmenler, AB GSYİH’sının %8,7’sini üretiyor.
OECD verileri, göçmenlerin yüzde 43’ünün niteliklerinin altında işlerde çalıştığını gösteriyor. Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin de dediği gibi: “Avrupa, göçmen beyinleri değil, kas gücünü istiyor.” Bu yaklaşım, hem bireyleri harcıyor hem de ekonomik potansiyeli ziyan ediyor.
Sığınmacı Krizi ve Aşırı Sağın Yükselişi
AB, insani yardım ve işgücü ihtiyacı arasında sıkışmış durumda. 2023’te 1,05 milyon sığınma başvurusu alan AB ülkeleri, Suriyeli ve Afgan mültecilerin akınıyla başa çıkmaya çalışıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Göçü durdurmak değil, yönetmek zorundayız” açıklaması yapsa da, aşırı sağ partiler bu söylemi ters yüz ediyor.
Macron’un bu çağrısına karşılık, İtalya’nın Libya ile yaptığı “tekne anlaşmaları” insan hakları örgütlerini isyan ettiriyor. Meloni’nin “Denizde kurtarın ama karaya çıkarmayın” politikası, insani krizi derinleştirirken, aşırı sağın oylarını şişiriyor.
Ancak rakamlar da acımasız. AfD’nin yükselişe geçtiği Doğu Almanya’da, nüfusun yüzde 28’i 65 yaş üstü. Yaşlı seçmenler, genç göçmenlerden korkarken, kimse onlara bakacak hemşire bulamıyor. Bu paradoks, Avrupa’nın kolektif şizofrenisinin bir yansıması adeta.
Genç Beyinler ve Eğitim Hamlesi
AB, nitelikli göçmen çekmek için üniversitelerde dijital vize ve mezunlara 2 yıl çalışma izni gibi projeleri hayata geçirdi. 2023’te 1,5 milyon uluslararası öğrenci AB üniversitelerinde eğitim aldı. Hollanda, yapay zeka alanında doktora yapan öğrencilere yıllık 35 bin Euro burs veriyor. İrlanda, teknoloji mezunlarına vergi indirimiyle dikkat çekiyor.
Ancak ABD ve Kanada’nın yüksek maaşlı iş teklifleri, Avrupa’yı bu yarışta geride bırakıyor. AB üniversiteleri, “beyin avcılığı” yapıyor ancak yetenekleri tutmayı başaramıyor. Bu durum, eğitim diplomasisinin karanlık yüzünü ortaya koyuyor: Avrupa, genç beyinleri eğitip sonra gönderirken, onların yaratacağı katma değeri Asya’ya kaptırıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü (UNHCR)’nün kampanyalarında sıklıkla dile getirdiği şu söz, her şeyi özetliyor: “Hiç kimse gönüllü mülteci olmaz.” Avrupa, göçü bir “sorun” değil, “çözümün parçası” olarak görmeyi öğrenmeli. Aksi takdirde, demografik kışın soğuğunda, kimse yaşlı kıtanın elini tutmayacak.