Strazburg’da bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 15 Temmuz sonrası tutuklanan 51 eski yargı mensubunun dosyasını sonuçlandırdı. Mahkeme, tutuklanan yargı mensublarının özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar vererek Türkiye’yi mahkum etti.
AİHM’in 3 hakimli Komitesi tarafından verilen Elibol ve diğerleri v. Türkiye kararında, Strazburg Mahkemesi her bir başvurucuya 5 bin avro manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Mahkeme, başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 5’inci maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini belirtti.
Başvurunun Arka Planı
15 Temmuz 2016 olayları sonrası, Türkiye’de yargı mensuplarının gözaltına alınıp tutuklanması büyük yankı uyandırmıştı. Tutuklanmaların gerekçesi olarak, başvurucuların Gülen Hareketi mensubu olmakla suçlanması öne sürüldü. Ancak, tutuklamaların hukuki dayanağının yetersizliği, somut delillerin eksikliği ve denetim mekanizmalarının etkisiz kalması, başvurucuların ulusal yargı organlarına ulaşamadığı hak arayışlarını AİHM’e taşımalarına neden oldu.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Mahkeme, başvurucuların bireysel başvurularını Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne ilettiklerini ancak AYM’nin bu başvuruları kabul etmediğini belirtti. Bu durum, ulusal düzeyde yeterli hukuki denetimin sağlanamadığını ve yargı mensuplarının korunamadığını gözler önüne serdi.
AİHM, özellikle “suçüstü hali” gerekçesiyle gerçekleştirilen tutuklamaların, yargı mensuplarına tanınan anayasal güvenceleri zayıflatmaya yönelik sistematik bir yaklaşımın parçası olduğunu vurguladı. Mahkeme, Türkiye’nin ileri sürdüğü argümanları reddederek, tutuklamaların makul şüphe ve hukuka uygunluk kriterlerini karşılamadığını tespit etti.
Karar ve Tazminat
Mahkeme, AİHS’in 5. maddesi kapsamında, tutuklanan yargı mensuplarının özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Bu tespit, 15 Temmuz 2016 sonrasında uygulamaya konulan denetimsiz tutuklama mekanizmasının uluslararası hukuk normlarına aykırılığını ortaya koyuyor.
Her bir başvurucu için 5.000 Euro tutarında manevi tazminat ödenmesine karar verildi. Bu tazminat, sembolik niteliğe sahip. Ulusal uygulamalarda yapılan hukuki ihlallerin uluslararası arenada tanınması açısından önemli bir referans.
AİHM, başvurucuların AİHS’in 5. ve 8. maddeleri kapsamında dile getirdikleri diğer şikâyetleri ayrıca incelemeye gerek görmedi. Bu karar, davanın esas noktasının özgürlük ve güvenlik hakları ihlali üzerinde yoğunlaştığını ortaya koyuyor.
Kararın Önemi ve Yansımaları
Bu karar, yargı mensuplarının tutuklanmasında kullanılan uygulamaların, yargı bağımsızlığı ilkesine ve hukuki denetim mekanizmalarına ne denli zarar verdiğini göstermektedir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin ve ulusal yargı organlarının etkinliğinin sağlanması, demokrasinin temel taşları olarak uluslararası toplum tarafından yakından izleniyor.
AİHM, daha önceki Baş v. Türkiye (2020) ve Turan ve Diğerleri v. Türkiye (2021) kararlarına da atıfta bulunarak, benzer ihlallerin devam ettiğini ortaya koydu. Bu durum, yargı mensuplarına yönelik sistematik uygulamalara karşı uluslararası düzeyde net bir uyarı niteliği taşıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararı, ulusal hukuk sistemlerinin uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumunun sağlanması gerektiğini bir kez daha hatırlatırken, hukuk devleti ilkelerinin korunması adına atılması gereken adımların altını çiziyor.
AİHM’in, 15 Temmuz 2016 sonrası tutuklanan 51 yargı mensubunun özgürlük ve güvenlik haklarını ihlal eden uygulamalara ilişkin verdiği karar, hem ulusal hem de uluslararası arenada yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konusunda güçlü bir mesaj veriyor.