10 yıl önce, Almanya’nın eski Şansölyesi Angela Merkel’in “Wir schaffen das” (Bunu başaracağız) sözleri, göçmenlik ve mülteci politikalarıyla ilgili büyük bir dönüm noktası olmuştu. 2015 yılında Almanya, özellikle Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelen yüzbinlerce mülteciyi kabul etmişti. Merkel’in bu açıklaması, bir yanda uluslararası yardım kuruluşları ve devletlerin sağlama konusunda zorlandığı, bir yanda ise mülteciler için umut kaynağı haline gelmişti. Ancak, geriye dönüp bakıldığında, bu süreçten pek çok ders çıkarıldığı ve hala pek çok sorunun devam ettiği açıkça görülüyor.
Almanya’nın Hamburg Başpiskoposu Stefan Heße, o dönemde yaşananları Katolik Haber Ajansı’na (KNA) değerlendirdi. Merkel’in açıklamalarını gerekli bir cesaret ve yönlendirme olarak nitelendiren Başpiskopos, “Eğer Merkel, ‘Bunu yapamayız’ demiş olsaydı, mülteciler çok daha büyük bir insani krizle karşılaşabilirdi” diyor. 2015’te, Avrupa’nın diğer ülkelerinin aksine Almanya sınırlarını açarak mültecileri kabul etmişti. Ancak, bunun ardından bazı Avrupa ülkelerinin sınırlarını kapatması ve Almanya’nın göçmen politikalarının çok daha karmaşık hale gelmesi, bugün hala tartışma konusu. Heße’ye göre, Almanya’nın ortak bir Avrupa asıl sistemine ihtiyaç duyduğu bir gerçek.
BAŞARILAR VE ENTEGRASYONUN DURUMU
Heße, 2015’te gelen mültecilerin çoğunun entegrasyonunun başarılı olduğunu vurguluyor. “Birçok mülteci iş buldu, özellikle sağlık sektöründe ve toplu taşıma alanlarında. Mesela, geçen yıl Esad’ın devrilmesiyle birlikte, birçok yaşlı bakım evinin sahipleri, Suriyeli çalışanlarının geri dönmesinden korkuyordu. Çünkü onlar geri dönseydi, bu bakım evleri hizmet veremezdi” şeklinde açıklama yapıyor. Ayrıca, o dönemde gelen Suriyeliler arasında çok sayıda vatandaşlık başvurusu yapıldığı ve bunların Almanya’nın iş gücü içinde yer aldığına dikkat çekiyor.
Stefan Heße, Katolik Kilisesi’nin mülteciler için yaptığı yardımları da gündeme getiriyor. 2015 yılından bu yana, Almanya’da 5 binden fazla tam zamanlı, 35 binden fazla gönüllü kişi, mültecilere dil öğretimi, sağlık hizmetleri, resmi işlemler ve meslek bulma konularında destek verdi. Ayrıca, Alman piskoposlukları, bu yıllar içinde mülteciler için toplam 1.2 milyar Euro kaynak sağladı. Bu kaynağın yüzde 60’ı yurt dışındaki mülteciler için kullanıldı.
MÜLTECİLER YER DEĞİŞTİRMEYE DEVAM EDECEK
Yeni hükümetin, göç politikalarında daha sert bir yaklaşım benimsemesi, Heße’nin endişelerini artırmış durumda. Aile birleşimi yasaklamaları ve mülteci kabulünün zorlaştırılması gibi kararlar, mültecilerin entegrasyonunu olumsuz etkileyebilir. Heße, özellikle aile birleşiminin entegrasyonu hızlandıran bir faktör olduğunu ve bunun geçici olarak durdurulmasının insanları daha da izole edeceğini belirtiyor. Heße’nin görüşüne göre, bu tür yasaklamalar, sadece geçici bir çözüm sunmakta ve mültecilere daha fazla zorluk yaratmaktadır.
Mülteci politikalarının zorlukları sadece Almanya’yla sınırlı değil. Avrupa Birliği’nde, 2024’te kabul edilen yeni asıl reformları, Heße’ye göre, insan haklarına zarar verebilir. Özellikle, sınırda yapılacak olan ‘screening’ (tarama) süreçleri ve bu süreçlerin yapılacağı gözaltı merkezlerinin kurulması, insan hakları savunucuları tarafından eleştiriliyor. “Mültecilerin, sivil toplumdan uzak, hapishane benzeri koşullarda tutulmaması gerekir” diyor Heße.
MÜLTECİLERİN YER DEĞİŞTİRMESİ ARTACAK
Heße, dünya genelindeki çatışmaların ve iklim değişikliğinin göçü daha da artıracağına dikkat çekiyor. Mültecilerin yer değiştirmesinin, önümüzdeki yıllarda artacağı bir gerçek. Bu zorlukların üstesinden gelmek için, Heße, tüm ülkelerin ortak ve adil bir çözüm bulmaları gerektiğini savunuyor. Kilise, bu süreçte daha fazla sorumluluk üstlenmeli ve zayıflara destek olmalı.
Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin, özellikle mültecilerin entegrasyonunu sağlayacak uzun vadeli, sürdürülebilir politikalar geliştirmeleri gerektiği ortada. Stefan Heße, mültecilerin entegrasyonunu hızlandıracak olan aile birleşiminin önemine dikkat çekerek, popülist çözümlerden kaçınılması gerektiğini vurguluyor.