Anasayfa » ALMANYA’DA GÖÇ ÜZERİNE BİLİMSEL ARAŞTIRMA

ALMANYA’DA GÖÇ ÜZERİNE BİLİMSEL ARAŞTIRMA

Yazar Habereditor
74 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
Göçün bilimsel çalışması

Son yıllarda Avrupa genelinde göç politikaları üzerine süregelen tartışmalar, giderek daha sert ve dışlayıcı bir dil ile şekillenmeye başladı. Almanya’nın önde gelen hukuk profesörlerinden Daniel Thym gibi akademisyenlerin yaptığı açıklamalar, insan hakları konusunda uzun zamandır var olan ortak anlayışın zayıflamasına neden oluyor.

2018 yılında dönemin Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, göçü “bütün sorunların anası” olarak nitelendirmişti. Bugün ise, göçün toplumda yarattığı baskı ve kontrol ihtiyacı, siyasi parti ayrımı gözetmeksizin geniş bir kesim tarafından kabul gören bir yaklaşım haline geldi.

Aslında, mülteci ve sığınmacılar çoğunlukla kamusal alanda pek görünmezler, zira izole edilmiş merkezlerde yaşamlarını sürdürmek zorundalar. Buna karşın, siyasi söylem ve medyada sürekli olarak güvenlik tehdidi, suçlu ya da sosyal yardım istismarcısı gibi negatif sıfatlarla anılmaya devam ediyorlar.

TAZ‘ın göç konusunda derlediği haberine göre, son dönemde göç politikaları tartışmaları daha da otoriter bir yöne evrildi. Hatta hükümet müzakereleri sırasında hukukun üstünlüğü ve anayasal kararlar sorgulanır hale geldi. Konstanz Üniversitesi hukuk profesörü Daniel Thym, Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yayınlanan makalesinde, Almanya’nın, 1993 yılındaki sığınma anlaşmasından önce olduğu gibi insan haklarını daha esnek yorumlaması gerektiğini dile getirdi.

Thym’in, Spiegel dergisine verdiği röportajda ifade ettiği “Sistem değişikliği istiyorsak, insan haklarını daha az katı biçimde uygulamalıyız” cümlesi ise tartışmalarda dönüm noktası oldu. Bu açıklama, insan haklarının evrenselliği ve dokunulmazlığı ilkesiyle çelişiyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1948 yılında ilan ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, “bütün insanların eşit ve devredilemez haklara sahip olduğunu” net biçimde ortaya koyuyor. Almanya Anayasası’nın temel ilkesi de bu beyannamenin çizdiği çerçeveye dayanıyor.

Ancak göç politikasında yaşanan bu sertleşme, Thym’in belirttiği gibi, ulusal çıkarların ve ekonomik refahın korunmasını esas alan bir yaklaşımı öne çıkarıyor. Thym, Redaktionsnetzwerk Deutschland’a yaptığı açıklamada da açıkça şunları dile getiriyor: “Kendimize karşı dürüst olmalıyız. Bizler aslında benciliz ve küresel ölçekte zenginiz. Bu zenginliğimizi herkesle paylaşmak istemiyoruz.”

Bu tür söylemler, göçmenlerin haklarının sınırlandırılması fikrini meşrulaştırırken, Avrupa’da son dönemde önerilen politikalar da bu yönde şekilleniyor. Sosyal hakları kısıtlayan kartlı ödeme sistemleri, “büyük çaplı sınır dışı etme operasyonları” veya Afrika’da gerçekleştirilecek iltica işlemleri gibi öneriler, artık siyasi gündemin olağan parçaları haline geldi.

Profesör Thym’in tutumu, özellikle dikkat çekiyor çünkü kendisi aynı zamanda Almanya genelinde 11 üniversitenin ortak girişimi olan Toplumsal Uyum Araştırmaları Merkezi’nin (FGZ) yerel sözcüsü. Bu merkez, demokratik birlikteliğin korunması ve güçlendirilmesini amaçlayan bir kuruluş. Ancak Thym’in açıklamaları, insan haklarının seçici uygulanmasının toplumun bütünlüğüne zarar verebileceği endişelerini artırıyor.

Tarih, toplumsal ayrımcılığın ve hak kısıtlamalarının demokratik değerleri zayıflatabileceğini açıkça gösteriyor. Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın göç politikalarında attığı bu adımlar, insan haklarının yeniden tartışmaya açılmasına ve uluslararası toplumun temel değerlerinin sorgulanmasına yol açıyor.

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası