Anasayfa » BİR YAS, BİR YASA VE BİTMEYEN ACI

BİR YAS, BİR YASA VE BİTMEYEN ACI

Yazar Habereditor
92 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
Bir yas, bir yasa

“Çocuğum öldü, eşim cezaevinde, evde yapayalnız kaldım.” Bunlar, 7 yaşındaki oğlunu amansız bir hastalığa kurban veren ve eşi yıllardır cezaevinde olan bir babanın sözleri. Geçtiğimiz günlerde KHK TV’ye konuşan Süleyman Sayın isimli bu acılı baba, küçük oğlu Yusuf Kerim’i kanser nedeniyle toprağa verdikten sonra evine yapayalnız döndü. Geride, annesinin yıllar süren yokluğunda büyüyen bir çocuğun yürek burkan hikâyesi ve adalet arayışıyla geçen zorlu bir mücadele kaldı.

45 Günlük Bebek Annesiz Kaldı

Yusuf Kerim henüz 45 günlük bir bebekken annesi Gülten Sayın gözaltına alındı. 2016’daki darbe girişimi sonrasında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) kapsamında “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılanan Gülten Sayın, oğlunun doğumundan sadece haftalar sonra tutuklandı. Baba Süleyman Sayın, kucağında kırkını bile çıkarmamış bir bebekle tek başına kaldı. Eşinin haksız yere tutuklandığını düşünen baba Sayın, bir yandan hukuk mücadelesi verirken bir yandan da yeni doğan evladının tüm sorumluluğunu üstlendi.

Takip eden yıllarda küçük Yusuf, annesinden uzakta babasının şefkatine sığınarak büyüdü. Ancak Gülten Sayın’ın yargı süreci yıllarca sürdü; mahkeme sonunda Bank Asya’ya para yatırmak ve bir öğrenci yurdunda yönetici olarak çalışmak gibi gerekçelerle 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı​. Anne Gülten, tutukluluğu boyunca bebeğinin ilk adımlarını, ilk kelimelerini uzaktan dinlemek zorunda kaldı. Aile, anne ile çocuğun bir araya gelebilmesi için hukuki yollar arasa da dilekçeler ve itirazlar sonuçsuz kaldı.

Minik Yusuf’a Ağır Teşhis

Yusuf Kerim 6 yaşına bastığında, aileyi bir başka kabus bekliyordu. Küçük çocuğa nadir görülen bir kemik kanseri türü olan Ewing sarkomu teşhisi kondu. Bu haber, zaten annesinden mahrum büyüyen Yusuf’un hayatını daha da zorlaştırdı. Süleyman Sayın, oğlunun rahatsızlandığını öğrendiğinde hem bir baba hem de anne olarak onun yanında olmaya çalıştı.

Minik Yusuf, teşhis konduktan sonra hastanede uzunca bir süre tedavi görmeye başladı. Kemoterapi ve zorlu tedavi süreçlerinde en çok ihtiyaç duyduğu şey ise annesinin varlığıydı. Süleyman Sayın, o zor günlerde tek başına üstlendiği ebeveynlik yükünü anlatırken “İnancımız olmasa bunları kabullenmek çok zor olurdu. Allah kimseyi evladıyla imtihan etmesin,” diyerek yaşadığı çaresizliği dile getirdi. Oğlunun acı çektiğini görmek, bir yanda da eşinin mahkumiyetiyle mücadele etmek onu derinden yaralıyordu.

Bu dönemde aile, hukuki mercilere defalarca başvurarak Gülten Sayın’ın cezasının ertelenmesini talep etti. Yusuf Kerim’in sağlık durumu ortadayken, “Hiç değilse infaz erteleme verilir,” diye umut eden baba, ne yazık ki beklediği cevabı alamadı. Yetkililer, annesi ağır hasta çocuğunun yanında olabilsin diye yapılan başvuruları geri çevirdi ve Gülten Sayın’ı hastalık teşhisinden kısa süre sonra cezaevine gönderdi.

Anneye Özlem ve Küçük Yüreğin Feryadı

Annesinin tutuklanmasıyla Yusuf Kerim, hastalıkla mücadelesini annesiz sürdürmek zorunda kaldı. Küçük çocuk, tedavi gördüğü hastane odasında ve evde her gece annesinin yokluğunu hissetti. Gece yarıları uykusundan kabuslarla uyanıp “Anne neredesin?” diye ağlayarak annesini arıyordu. Süleyman Sayın, oğlunu teselli etmeye çalışsa da Yusuf’un anne özlemi her geçen gün büyüyordu.

Yusuf Kerim kimi zaman odasında saatlerce duvara dalıp gözleri dolu halde oturuyor, annesinin fotoğraflarına bakıp sessizce ağlıyordu. Bir defasında babasına dönüp “Baba, sen burada bana bakıyorsun… Peki anneme kim bakıyor?” diye soracak kadar yüreğini dağlayan bir endişe dile getirdi. Henüz küçücük yaşında, annesizliği ve hastalığın yükünü omuzlarında taşıyan Yusuf Kerim, çaresizlik içinde “Bu hayatta acı çekmeye mi geldim?” diyerek isyan etti. Babası, yavrusunun bu feryadını duydukça elinden bir şey gelmeden kahroluyordu. Süleyman Sayın o anları “Oğlum ‘Ben annemi istiyorum’ diye ağlıyordu, elimden hiçbir şey gelmiyordu,” sözleriyle anlatıyor.

Hastanede Kelepçeli Kavuşma

Gülten Sayın, oğlunun tedavisi sırasında zaman zaman jandarma eşliğinde hastaneye getiriliyordu. Bir seferinde Yusuf Kerim annesini karşısında kelepçeli halde görünce küçük kalbi daha da sızladı. Annesi, kelepçelerle oğluna sarılmak istemedi; doktorların ricasıyla kelepçe çıkarıldı ve Yusuf annesine ancak o şekilde dokunabildi. O gün hastane odasının kapısında, infaz memurları ve jandarmaların gözetiminde anne oğul yalnızca beş dakika konuşabildi. Normalde annesini görünce sevinçten uçması gereken çocuk, etrafındaki gardiyanları görünce annesinin hapiste olduğunu acı bir şekilde idrak etti. Buna rağmen anne ile oğul birkaç gün hastanede bir arada kalabildi; fakat cezaevi kuralları bu kısa kavuşmayı adeta zindana çevirdi.

Küçük Yusuf’un annesiyle geçirdiği anılardan birinde, annesine kendi yaptığı bir resmi hediye etmek istedi. Ne var ki infaz koruma memurları “Bunu annene veremeyiz, yasak,” diyerek Yusuf Kerim’in çizdiği resmi annesine ulaştırmasına izin vermedi. Bu sözleri duyan Yusuf Kerim, gözyaşlarına boğularak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Evladının, annesine çizdiği bir resmi bile veremeden ağlayışını görmek, baba Süleyman’ın ömrü boyunca unutamayacağı anılardan biri olarak yüreğine kazındı.

Kahreden Veda

Henüz çocuk yaşında hayata veda eden Yusuf’un ölümü, ailesini ve ona umut olan herkesi yasa boğdu. Süleyman Sayın ve eşi, minik yavrularını memleketleri Sakarya’da toprağa verirken tarifsiz bir acı yaşadı. Yıllardır oğluna hem annelik hem babalık yapan Süleyman Bey, artık en korktuğu anla yüzleşmişti: Yusuf’un minik mezarı başında gözyaşı döktü.

Cenazenin ardından evine dönen Süleyman Sayın’ı, bomboş duvarlar ve Yusuf’tan kalan hatıralar karşıladı. Küçük oğlunun odasına her girişinde sanki onun sesini duyacakmış gibi irkiliyor, evin içinde attığı her adımda Yusuf’la yaşadığı anılar zihninde canlanıyordu. Yıllarca oğluyla tek başına mücadele eden baba, şimdi gerçekten yapayalnız kalmıştı. Süleyman Bey, “Gece tek başıma sokaklarda yürüyorum, evde duramıyorum,” diyerek evlat acısının ağırlığıyla baş etmeye çalıştığını ifade etti.

Yarım Kalan Bir Yas ve Adaletin Sorgulanışı

Yusuf Kerim’in vefatıyla birlikte, anne Gülten Sayın’a tanınan infaz erteleme hakkı da son buldu. Acılı anne, oğlunun kırkı bile çıkmadan yeniden cezaevine dönmek zorunda bırakıldı​. Yusuf’u defnettikten birkaç gün sonra ailece dışarıda oldukları bir anda polis ekipleri, sanki kaçacaklarmış gibi aniden önlerini kesti ve Gülten Sayın’ı gözaltına aldı. Oğlunun acısını daha taze yaşayan anne, eşine dahi veda edemeden tekrar demir parmaklıklar ardına gönderildi. Süleyman Sayın, eşinin henüz evlat yasını tutamadan uzaklaştırılmasına isyan ederek “Bizi bir telefonla çağırsalar zaten giderdik; bile bile önümüzü kesip aldılar,” diyerek o anki öfkesini dile getirdi.

Artık dört duvar arasında tek başına kalan Süleyman Sayın, yaşadığı bu büyük yıkımın sorumlularına kırgın. Onların vicdanıyla baş başa kalmasını dileyen çaresiz baba, “Şahsi olarak affeder miyiz bilmiyorum ama ben hepsini Allah’a havale ediyorum. Oğluma bile bile bu acıları çektirdiler,” diyerek adalet sistemine tepki gösteriyor. Yıllarca evladı için mücadele veren bu babanın hikâyesi, geride adalet adına cevaplanması gereken acı sorular bıraktı. Yusuf Kerim’in anısı ise Türkiye’de benzer acılar yaşayan ailelerin adalet arayışının bir simgesi olarak hafızalara kazındı.

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası