Anasayfa » HOLLANDA’NIN GÖZÜYLE; ÇOBANINDAN AKADEMİSYENİNE ‘HİZMET HAREKETİ’

HOLLANDA’NIN GÖZÜYLE; ÇOBANINDAN AKADEMİSYENİNE ‘HİZMET HAREKETİ’

Yazar Habereditor
191 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
Hollanda Dışişleri Bakanlığı

Türkiye’nin yakın tarihine yön veren ve uluslararası arenada tartışma yaratan konulardan biri, Fethullah Gülen önderliğindeki Gülen Cemaati’nin varlığı ve Türk makamlarının cemaat üzerine uyguladığı baskıdır. Hem iç hem de dış kamuoyunda geniş yankı uyandıran Hizmet Hareketi, tarihsel süreç, yapısal özellikleri, geniş toplumsal katılımı, darbe girişimi sonrası yaşanan göçler ve rakamsal veriler ışığında ele alındığında çok boyutlu bir yapı sergilemekte.

Hollanda Dışişleri Bakanlığı, Şubat 2025 tarihli Genel Görev Raporu’nda, Türkiye’deki hukuk devleti ilkelerinin zayıflığı ve baskıları detaylı bir şekilde yayınladı.  Afdeling Ambtsberichten (DAF/AB) tarafından hem açık hem de gizli kaynaklardan elde edilen veriler ışığında hazırlanan rapor, Türkiye’nin siyasi ve sosyal dinamiklerin değerlendirilmesinde önemli bir belge niteliğinde. 

Türkiye siyasetinde son yıllarda yaşanan dramatik dönüşümler, özellikle Gülen hareketi mensuplarına yönelik uygulanan baskıların artmasıyla kendini açıkça gösterdi. Gülen Hareketine yapılan baskılar, sadece bireysel düzeyde değil, ailelerin ve toplumsal hafızanın da hedef alınmasına neden oldu. Raporda, cemaat üyelerine yönelik yargılamaların, takiplerin ve sosyal yaşamda uygulanan kısıtlamaların, demokratik değerler ve hukuk devleti ilkesine ne denli zarar verdiğini gözler önüne seriyor. 

Türkiye’de sekiz ila on milyon kişinin cemaate gönül verdiği tahmin ediliyor. Bazı kaynaklar, bu rakamın 2016’dan sonra sadık takipçi sayısının iki milyon civarında olduğunu kaydediyor.

Raporda yer alan rakamlar da Gülen Cemaati üzerine uygulanan baskı politikalarının boyutunu gözler önüne seriyor. Kasım 2021’de 22.340 kişinin tutuklu olduğunu, Temmuz 2022’de sayının 19.255’e düştüğü, 12 Temmuz 2024 itibarıyla ise tutuklu sayısının 13.251 olduğu raporda yer alıyor.

Gülen Cemaati’nin toplumsal temsil açısından da geniş bir yelpazeye yayıldığı belirtilmiş Afdeling Ambtsberichten’ın raporunda. Cemaat, yasaklanmadan önce köy çobanlarından akademisyenlere, küçük işletme sahiplerinden savcılara kadar geniş kesimlere hitap etmekteydi. Özellikle emniyet, yargı ve kamu hizmeti alanlarında yer alanların, cemaat bağlantısı iddiasıyla yoğun şekilde hedef alınması, Türk makamlarının bu gruplara yönelik algısının çok keskin olduğunu ortaya koymaktadır.

Emniyet içinde, 28 Aralık 2023 tarihinde 445 polis memurunun açığa alınması, bu algının somut bir göstergesi olduğu ifade edilmiş. Aile üyelerine uygulanan baskıların da göz ardı edilmemesi gerektiği ve önde gelen cemaat mensuplarının aile üyelerine sosyal hizmetlere erişimde engellendikleri , iş gücü piyasasında ayrımcılığa uğradıkları not düşülmüş. Hareketin sadece ideolojik bir yapı olmaktan çıkarak toplumsal düzeyde geniş çaplı baskılara uğradığının da altı çizilmiş.

YALÇINKAYA KARARI UYGULANMIYOR

Hukuki süreçler de bu baskı sisteminin önemli bir parçası. ByLock ve Bank Asya gibi kriterlerin yargı içtihatlarında nasıl değerlendirileceği konusu hep bir belirsizlikler içinde. Yalçınkaya davası da bu belirsizliğin somut bir örneği olarak öne çıkıyor. 2016’da tutuklanan ve 2017’de 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan eski öğretmen Yalçınkaya’nın mahkumiyetinin büyük ölçüde ByLock kullanımına dayanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 26 Eylül 2023 tarihinde adil olmayan bir yargılama olduğuna karar verilmişti. Ancak Türkiye AİHM kararını görmezden geldi. Bu durum, AİHM’de bekleyen 62.250 davanın 23.150’sinin Türkiye’den geldiği göz önüne alındığında, benzer davaların devam edeceği yönünde ciddi endişelere yol açtı.

Cemaat ile bağlantılı kişilerin zorla işten çıkartılması, bu insanların iş gücü piyasasında da yaşadığı ayrımcılığı gözler önüne seriyor. OHAL döneminde binlerce hakim, savcı ve kamu çalışanı, cemaat bağlantısı iddiasıyla zorla görevden çıkarılmıştı. 450 hâkim ve savcının görevlerine iade edilmesine karar verilse de Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararları “kabul edilemez” olarak niteleyerek yeni soruşturmaların başlatılmasına istemişti.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun dijital veri tabanları üzerinden yürütülen bu uygulamalar, işverenlerin Gülen bağlantılı olduklarını öne süren insanları işe almadılar. Serbest kalan cemaat mensupları yeniden takip altında kalma riskiyle yaşamak zorunda bırakıldı.

Baskı Politikaları

Türk makamlarının yalnızca iç politikada değil, uluslararası arenada da cemaati hedef almaya devam ediyor. MİT, Tacikistan’dan, Cezayir’den ve Kenya gibi ülkelerden cemaat üyelerini Türkiye’ye kaçırdı. Hatta 2021’den sonra toplam 118 kişi yurtdışından iade edildi.

Kırgızistan ise Gülen hareketine bağlı tüm eğitim kurumlarını Türkiye Maarif Vakfı’na devretti. Bu iadeler, Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalanların ceza davaları ile karşılaştırlar. Uluslararası insan hakları kuruluşları bu kaçırılmalara “aşırı endişe” yaratacak uygulamalar olduğunu söyleyerek kınamalar yayınladı.

Fethullah Gülen önderliğinde şekillenen Gülen Cemaati, tarihsel süreç ve toplumsal dinamikler çerçevesinde, geniş kitlelere yayılan ve her alanda varlık gösteren bir yapıya sahip. Türk hükümetinin cemaat üzerine uyguladığı baskı politikaları; tutuklama, gözaltı, zorla işten çıkarma, aile üyelerine yönelik baskılar ve sınır ötesi iade operasyonları gibi yöntemlerle, sistematik bir baskı modeli oluşturmayı sürdürüyor.

Rakamlarla desteklenen somut örnekler, bu baskıların ne denli yaygın ve yıkıcı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hem iç kamuoyunun hem de uluslararası toplumun, insan hakları, demokratik denetim ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerin korunması yönündeki reform taleplerine uyması gerekiyor.

Adaletin sağlanması, bağımsız yargı sistemlerinin tesis edilmesi ve toplumsal uzlaşının yeniden inşa edilmesi, baskı politikalarının sona erdirilmesiyle mümkün.

Gülen Cemaati üzerine yürütülen sistematik baskı, sadece bir ideolojik mücadele değil, aynı zamanda demokratik toplumun temel taşlarını hedef alan derin bir kriz. Tarihsel işbirliği ve sonrasında yaşanan çatışmalar, sayısal verilerle desteklenen operasyonlar, hukuki belirsizlikler ve uluslararası baskı uygulamaları, konunun ne denli çok boyutlu ve karmaşık olduğunu ortaya koyuyor.

Türk makamlarının bu politikalarını, hem iç hem de dış kamuoyu nezdinde yeniden değerlendirmesi; uluslararası normlara uygun, adil ve şeffaf bir hukuk sisteminin tesis edilmesi için gerekli reformların hızla hayata geçirmesi, en acil öncelikler arasında yer alıyor.

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası