Danimarka, 1 Temmuz’da başlayacak AB Dönem Başkanlığı’nı kullanarak Avrupa Birliği’nin göç politikalarını tarihinin en katı kurallarına dönüştürmeyi hedefliyor. Başbakan Mette Frederiksen liderliğindeki sosyal demokrat hükümetin “sıfır düzensiz göç” planı, AB’nin insan hakları standartlarıyla açık çatışıyor. Rwanda modeli sınır dışı merkezleri, geçici koruma statüsünün kalıcılaşması ve suçlu yabancıların sınır dışı edilmesini kolaylaştırma gibi radikal öneriler var.
Danimarka’nın bu hamlesi, 2015 göç krizinden bu yana sürdürülen kısıtlamaların zirvesi olarak görülüyor. Ülke, 2016’da mültecilerin değerli eşyalarına el koyan “mücevher yasası”, aile birleşimini neredeyse imkansızlaştıran kriterler ve tüm koruma statülerini “geçici” sayan kurallarını AB düzeyine taşımayı planlıyor. Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanlık, “Güvenli üçüncü ülkeler” kavramını revize ederek sığınma başvurularının hızla reddedilmesi ve geri gönderimlerin artırılmasını “somut çözümler” olarak öne sürüyor.
SOLUN SAĞ POLİTİKASI
Frederiksen hükümetinin politikaları, geleneksel sol değerlerle taban tabana zıt. Ancak veriler, bu yaklaşımın Danimarka’da aşırı sağın yükselişini durdurduğunu gösteriyor. 2015’te parlamentoda ikinci büyük parti olan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi, 2025 seçimlerinde tek sandalyeye düştü. Frederiksen’in argümanları, yoksulların kontrolsüz göçten en çok etkilenen kesim olduğu ve sosyal hizmetlerin aşırı yüklenmesi, gettolaşma ve suç oranlarındaki artış olarak biliniyor.
Danimarka’nın dönem başkanlığı öncesinde patlak veren en çarpıcı gelişme, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile Frederiksen’in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yeniden yorumlanması çağrısı oldu. Avusturya, Belçika, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya ve Estonya’nın da destek verdiği mektupta, suç işleyen yabancıların sınır dışı edilmesini engelleyen mahkeme kararlarının ulusal egemenliği ihlal ettiği savunuldu. Bu hamle, Avrupa Konseyi tarafından mahkemenin siyasileştirilmesi olarak sertçe eleştirildi.
RWANDA MODELİ
Danimarka’nın AB gündemine taşıyacağı en tartışmalı proje, ülke dışı sığınma merkezleri. 2021’de kabul edilen yasayla Rwanda gibi ülkelerle anlaşmalar planlanıyor. Ancak insan hakları örgütleri, AB Komisyonu’nun Mart 2025’te önerdiği yeni geri dönüş tüzüğü ile bu modelin daha da tehlikeli hale geldiği uyarısında bulunuyor.
Gönüllü Geri Dönüş Süresi 30 Güne Düşürülüyor, işbirliği yapmayanlar için zorla gözaltılar yapılacak. Geri Gönderim Merkezleri (Return Hubs)’nde yani AB dışında kurulacak alanlarda 24 aya kadar gözaltı yapılabilecek. Çocuklar artık muaf tutulmayacak ve gözaltına alınabilecek.
DEĞERLERİ KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Danimarka modelinin en büyük çelişkisi, demografik gerçeklerle yüzleşmemesi. Ülke nüfusunun %16.3’ü artık göçmen kökenli olmasına rağmen, yaşlanan nüfus nedeniyle sağlık ve bakım sektörlerinde işgücü açığı alarm veriyor. Akademisyenler, gelecek 10 yılda ciddi işgücü krizinin kapıda olduğuna dikkat çekiyor. Buna karşın hükümet, olumlu liste adı verilen uygulama ile yüksek vasıflı göçmenlere kapıyı açık tutarken, öğrenci göçünü kısıtlayan yeni kurallar getiriyor. Buna göre devlet onaylı olmayan yükseköğretim programlarındaki öğrencilere artık çalışma izni veya aile birleşimi hakkı tanınmıyor.
Frederiksen’in “Göç, demokratik bir kararla yönetilmeli” söylemi, AB’nin değerler krizini derinleştiriyor. Danimarka’nın dönem başkanlığı, göç yönetiminde sınırların insanlıktan çıkarılması riskini barındırırken, İspanya gibi ülkelerin tersine politikaları (1 milyon düzensiz göçmeni yasallaştırma) da dışlıyor.