Rockwool Vakfı Berlin’in hazırladığı rapora göre, Avrupa Birliği’ndeki göçmen kökenli nüfusun eğitim profilinde çarpıcı bir paradoksu ortaya koyuyor. Analize göre, AB’de yükseköğrenim görmüş göçmenlerin oranı son 10 yılda %19’dan %34’e yükselerek rekor seviyeye ulaştı. Özellikle Hindistan, Nijerya ve Brezilya’dan gelen nitelikli işgücü, bu artışın başlıca itici gücünü oluşturuyor.
Artışın en çarpıcı yönü, kadın göçmenlerin eğitim seviyesindeki sıçrama. AB içi ve dışı göçmen gruplarının her ikisinde de kadınlar, hem eğitim düzeyi hem de artış hızı açısından erkekleri geride bırakıyor. Bu olumlu tablonun arkasında derinleşen bir kriz de var. Okul çağındaki 2.5 milyon göçmen çocuk, eğitim sisteminde dil bariyerleri, sosyoekonomik dezavantajlar ve kurumsal ayrımcılıkla mücadele ediyor. Almanya’da bile göçmen üniversite mezunlarında yüzde 40’lık artışa rağmen mülteci çocukların matematikte akranlarına göre 2.3 kat daha yüksek başarısızlık oranı kaydediliyor.
ÜLKELER ARASINDA DERİN UÇURUM
Veriler, AB ülkeleri arasında kritik eşitsizlikleri de gözler önüne seriyor. İspanya, İtalya ve Yunanistan’da AB içinden gelen göçmenlerin eğitim seviyesi, yerli nüfusun gerisinde. Bu fark son 14 yılda artış göstermeye devam etti. Buna karşılık İsveç, Danimarka ve Çekya’da göçmenler, uzun süredir yerli halktan daha yüksek eğitim düzeyine sahip. RFBerlin Göç Araştırmaları Merkezi, bu farklılıkların entegrasyon politikalarının kalitesi ve işgücü piyasası esnekliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguluyor.
MÜLTECİ EĞİTİM KRİZİ İLE TEZAT
Yükselen eğitim seviyesi, AB ekonomisi için tarihi bir fırsat penceresi açıyor. Göçmenlerin yetilerinden tam faydalanılırsa, AB genelinde ekonomik büyümenin itici gücü olabileceği belirtiliyor. Ancak uzmanlar, bu potansiyelin tanınmış diplomalar, dil engellerinin aşılması ve ayrımcılıkla mücadele gibi ön koşullara bağlı olduğu konusunda uyarıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yayımladığı verilere göre, yükseköğrenimli göçmenlerin yüzde 41’inin kendi uzmanlık alanlarında çalışamadığını ortaya koyarken, bu oranın özellikle sağlık ve mühendislik sektörlerinde ciddi insan kaynağı israfı anlamına geldiğine işaret ediyor.
AB’deki olumlu tablo, küresel mülteci eğitimindeki karanlık manzarayla keskin bir tezat oluşturuyor. BM Mülteci Örgütü’nün (UNHCR) 2024 raporuna göre, dünya genelinde 7,2 milyon okul çağındaki mülteci çocuk eğitimden yoksun. Ukraynalı mülteci çocukların Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkelerdeki okula kayıt oranları %29’u geçemezken, bu durum uzatmalı eğitim krizine dönüşme riski taşıyor.
ASİMİLASYON ODAKLI DİL YASASI
Yeni gelen ailelerin çocuklarında alarm verici bir uçurum olduğu da ortaya konuluyor. Suriye, Afganistan ve Eritre gibi çatışma bölgelerinden gelen çocukların yüzde 61’i yaşıtlarının 3 yıl gerisinde. Fransa’da 2024’te yürürlüğe giren “Asimilasyon Odaklı Dil Yasası”, destek derslerini kısıtlayarak okul terk oranını yüzde 22’ye çıkardı. Polonya’daki mülteci kamplarında düzenli eğitime erişim hâlâ yüzde 34 seviyesinde.
İspanya’nın Katalonya bölgesinde uygulanan “Yarının Sınıfları” projesi, çift dilli eğitimle göçmen öğrencilerin başarısını yüzde 40 artırırken, Almanya’da mesleki eğitim reformu nitelikli genç göçmenlerin istihdamını yükseltti. Ancak RFI uyarıyor: “Üniversite mezunu göçmen artışı sevindirici olsa da, temel eğitimdeki eşitsizlik 2040 Avrupa’sını besleyecek bir sosyal bomba. Dijital uçurum da eklenince (düşük gelirli göçmen hanelerinin %40’ında internet yok) kriz derinleşiyor.”
Avrupa Komisyonu’nun Mayıs 2025’te açıkladığı “Eğitimde Fırsat Eşitliği Paketi” ise bütçe yetersizliği nedeniyle eleştiriliyor. Uzmanlar, İskandinav modelindeki erken dil desteği ile nitelikli göçmen entegrasyonu arasında köprü kurulması gerekiyor.