Anasayfa » GÖÇ, AB NÜFUSUNU AYAKTA TUTUYOR

GÖÇ, AB NÜFUSUNU AYAKTA TUTUYOR

GÖÇ İLE BÜYÜYEN NÜFUS

Yazar Habereditor
80 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
AB nüfusunun can simidi

Oktay Özdemir

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin nüfusu, son yıllarda tarihte eşi görülmemiş bir dönüşüm yaşıyor. Doğum oranlarının düşmesi ve yaşam süresinin uzamasıyla doğal nüfus artışı (doğumların ölümlere kıyasla farkı) giderek negatife dönmüş durumda.

Nitekim AB genelinde 2012 yılından bu yana ölümler, doğumlardan fazla; 2023 yılında her 1000 kişide doğum sayısı 8,2 iken ölüm sayısı 10,8 olarak gerçekleşti ve bu da nüfusun doğal yollarla azaldığı anlamına geliyor. 2023’te AB’de doğal yolla nüfus artış hızı binde 2,6 olarak ölçüldü; bir başka deyişle doğal yollarla nüfus kaybı yaşandı. Bu eğilim COVID-19 salgınıyla iyice belirginleşti ve 2020-2022 döneminde doğal kayıp hızlandı. Sonuç olarak, AB nüfusunun artışı artık neredeyse tamamen göç hareketlerine bağlı hale geldi.

Geçtiğimiz yıl bu durum net bir şekilde ortaya çıktı: 2023’te AB nüfusu yaklaşık 1,6 milyon kişi arttı ve bu artışın neredeyse tamamı göç sayesinde gerçekleşti. Ölümlerin sayıca fazlalığı nedeniyle oluşan doğal nüfus azalışı, pozitif net göç ile fazlasıyla telafi edildi. Eurostat’ın 2025 için yayımladığı demografi raporuna göre, 1 Ocak 2024 itibarıyla AB nüfusu 449,2 milyon kişiye ulaştı; bu, bir önceki yıla kıyasla 1,65 milyonluk bir artış demek. Uzmanlar bu büyümeyi büyük ölçüde COVID-19 sonrası yeniden hız kazanan uluslararası göç hareketlerine ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında Avrupa’ya sığınan Ukraynalı savaş mağdurlarının akınına bağlıyor. Gerçekten de 2022’nin başlarında patlak veren savaşın etkisiyle, Ukrayna’dan AB ülkelerine gelen ve geçici koruma statüsü alan yüz binlerce kişi, AB nüfusundaki artışın önemli bir parçasını oluşturdu. Göç sayesinde nüfus artışı eğilimi, pandemi dönemindeki duraklamanın ardından 2022 ve 2023’te yeniden pozitif seyre döndü.

AB Ülkeleri Arasında Demografik Farklar

AB genelinde toplam nüfus artışı göç ile sağlanırken, üye ülkeler arasında demografik eğilimler büyük farklılık gösteriyor. 2023 yılında AB’nin 27 üyesinden 20’sinde nüfus artışı görülürken, 7 ülkede nüfus düşüşü kaydedildi. Doğu Avrupa’daki bazı ülkeler uzun dönemdir hem düşük doğum oranları hem de sürekli dış göç nedeniyle nüfus kaybı yaşıyor. Örneğin Letonya, Bulgaristan, Litvanya ve Romanya, son 20 yılda nüfuslarında en büyük oransal düşüşü yaşayan ülkeler oldu; 2004–2024 döneminde Letonya’nın nüfusu %18, Bulgaristan’ın %17 azaldı. Benzer şekilde Romanya yaklaşık 2,5 milyon kişi kaybederek nüfusunda %11’lik bir düşüş yaşadı.

Güçlü göç alan küçük ve refah seviyesi yüksek bazı ülkelerde nüfus bariz şekilde arttı. Lüksemburg’un nüfusu aynı dönemde %48, Malta’nın %41, İrlanda’nın %33, Kıbrıs’ın %29 büyüdü. AB’nin en kalabalık ülkeleri arasında yer alan Fransa ve İspanya da son 20 yılda nüfusunu 6,1 milyon civarında artırarak en yüksek mutlak artışı kaydeden ülkeler oldular. Öte yandan, İtalya gibi bazı Güney Avrupa ülkelerinde doğurganlığın çok düşük olması nüfus artışını sınırlarken, göç alımı sayesinde toplam nüfuslarını az da olsa korumayı başardılar.

Nüfus değişimindeki bu farklılıkların altında, ülkelerin göç alma ve verme profilleri ile doğurganlık ve yaşlanma dinamikleri yatıyor. Örneğin, 2023’te sadece 7 AB ülkesinde doğal nüfus artışı pozitif gerçekleşti (yani bu ülkelerde doğumlar ölümleri geçti); bunlar arasında özellikle daha yüksek doğum oranlarına sahip İrlanda, Kıbrıs ve Lüksemburg gibi ülkeler bulunuyor.

Doğu Avrupa’nın çoğu ve Almanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkeler dahil olmak üzere 20 ülkede doğumlar ölümlerin gerisinde kaldı. Doğurganlık hızındaki düşüş neredeyse tüm Avrupa ülkelerini etkiliyor: AB genelinde toplam doğurganlık hızı (kadın başına ortalama çocuk sayısı) 2003’te 1,44 iken 2023’te 1,38düzeyine inmiş durumda ve bu değer, nüfusun kendini yenileme seviyesi olan 2,1’in oldukça altında. Hatta Malta (1,06), İspanya (1,12) ve Litvanya (1,18) gibi ülkelerde kadın başına düşen çocuk sayısı 1’in biraz üzerinde kalarak dünya çapında en düşük seviyelere yakın seyrediyor.

Bu tablo, özellikle güney ve doğu Avrupa’da nüfusun doğal yollarla azalmaya devam edeceği anlamına geliyor. Nitekim Bulgaristan gibi bazı ülkeler, görece yüksek doğurganlık artışına rağmen (2023’te 1,81 ile AB’de en yüksek doğurganlık oranı) genç nüfusun yurt dışına göç etmesi ve yaşlı nüfusun oranının artması nedeniyle uzun vadeli bir azalma trendinden çıkamıyor.

AB Nüfusunu Besleyen Asıl Kaynak Avrupa Dışından Geliyor

Avrupa’ya yönelik göç akışları, AB’nin demografik kaderinde belirleyici rol oynuyor. 2023 yılında AB ülkelerine toplam 5,9 milyon kişi göçmen olarak giriş yaptı. Bu gelenlerin büyük çoğunluğu – 4,9 milyonu – AB üyesi olmayan ülkelerden gelirken, yaklaşık 1,1 milyonu ise bir AB ülkesinden başka bir AB ülkesine taşınan kişilerden oluştu. Diğer bir ifadeyle, AB içi serbest dolaşım da önemli olmakla birlikte, AB nüfusunu besleyen göçün asıl kaynağı Avrupa dışından gelenler oldu.

Aynı yıl AB ülkelerinden ayrılanların sayısı ise yaklaşık 3 milyon kişi olarak kaydedildi; bunun 1,4 milyonu başka bir AB ülkesine giderken 1,5 milyonu AB dışına çıktı. Bu dengeler, net göçün (göç alanlarla verenler arasındaki fark) pozitif yönde yaklaşık +2,9 milyon gibi yüksek bir seviyede olduğunu gösteriyor. Yani AB, 2023’te göç yoluyla net olarak üç milyona yakın nüfus kazandı ve bu kazanç doğal nüfus kaybını fazlasıyla dengeledi.

Göç hareketlerinin ülkeler bazındaki dağılımı incelendiğinde, bazı ülkelerin Avrupa’ya gelen göçmenlerin büyük kısmını çektiği görülüyor. 2023’te göçmenlerin en çok yerleştiği ülkeler ve aldıkları paylara göre Almanya ilke sırada. Almanya, 1,27 milyon kişi ile lider konumda (AB’ye gelen tüm göçmenlerin %21’i). İspanya: 1,25 milyon kişi (%21), İtalya: 440 bin kişi (%7) ve Fransa: 418 bin kişi (%7).

Bu dört ülke, 2023’te AB’ye giren tüm göçmenlerin %56’sına ev sahipliği yaptı. Öte yandan Slovakya (sadece 5.900 kişi, %0,1), Letonya (18.700 kişi, %0,3) ve Estonya (26.400 kişi, %0,4) gibi ülkeler en az göçmen alan ülkeler oldular. Göçmenlerin niteliğine bakıldığında da ilginç farklılıklar var: Çoğu AB ülkesinde göçmenlerin büyük kısmı o ülkenin vatandaşı olmayan yabancılardan oluşuyor. 2023’te 27 üyeden 25’inde gelen göçmenlerin en az %60’ı yabancı uyrukluydu; örneğin Çekya’da göçmenlerin %98’i, Kıbrıs ve Malta’da %95’i yabancıydı.

AB’den ayrılanlar (göç verenler) incelendiğinde de ülkeden ülkeye farklı dinamikler görülüyor. 2023’te İspanya 609 bin kişiyle en çok göç veren ülke olurken, onu Almanya (574 bin) ve Fransa (266 bin) izledi. Bu rakamlar, özellikle büyük ülkelerin hem göç alma hem de verme konusunda yüksek hareketlilik yaşadığını gösteriyor.

Ekonomik Fırsatlar, Jeopolitik Gelişmeler

Göçün nedenlerine baktığımızda, Avrupa’nın göç çekiminde hem ekonomik fırsatlar hem de jeopolitik gelişmeler başı çekiyor. Genel olarak AB, istikrarlı ekonomisi, yüksek yaşam standartları ve iş imkanlarıyla, daha az gelişmiş veya çatışma içindeki bölgelerden gelen insanlar için çekim merkezi olmayı sürdürüyor. 2010’ların ortasındaki Suriye iç savaşı ve 2022’de başlayan Ukrayna savaşı gibi krizler, Avrupa’ya doğru yoğun sığınmacı akınlarına yol açtı. Nitekim 2023 yılında AB ülkelerinin toplam 1,1 milyon kişiye vatandaşlık vermesi de entegrasyonun bir göstergesi; bu yeni vatandaşların en büyük gruplarını yaklaşık %10’ar pay ile Suriyeliler ve Faslılar oluşturdu.

Bunun yanı sıra, Sahra altı Afrika’dan ekonomik göç, Güney Asya’dan işçi göçü, Latin Amerika’dan (özellikle İspanya ve Portekiz’e) kültürel ve dilsel bağları olan göçler gibi çeşitli akımlar da AB’nin göçmen nüfusunu çeşitlendiriyor. Göçün sonuçları Avrupa toplumlarında çok yönlü hissediliyor. İş gücü piyasasında genç nüfus ihtiyacını karşılamaktan, bazı sektörlerde işgücü açığını doldurmaya; kültürel çeşitlilikten, entegrasyon ve uyum politikalarına kadar pek çok alanda göçün etkisi görülüyor.

Demografik açıdan bakıldığında ise göç, Avrupa’da yaşlanan nüfus piramidini dengeleme işlevi görüyor. Çalışma çağındaki göçmenlerin gelişi, hem emeklilik sistemlerinin sürdürülebilirliği hem de dinamizm ihtiyacı bakımından kritik bir rol oynuyor.

Avrupa Dünya Nüfusunun Neresinde?

Avrupa’nın demografik eğilimlerini küresel bir perspektife oturtmak, bu değişimlerin önemini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Dünya nüfusu 2022 yılında 8 milyar eşiğini aştı ve halen artmaya devam ediyor. 2023 itibarıyla AB’nin 448 milyonluk nüfusu, dünya nüfusunun yalnızca %5,5’ini oluşturuyor. Bu oran, geçmişte Avrupa’nın küresel nüfustaki ağırlığına kıyasla belirgin bir düşüşe işaret ediyor; zira 20. yüzyıl ortalarında dünya nüfusunun yaklaşık %10’u Avrupa’da yaşıyorken, bugün bu pay yarı yarıya azalmış durumda.

Bunun başlıca nedeni, Avrupa nüfusunun büyüme hızının dünya ortalamasının çok altına inmiş olması. Avrupa, dünyadaki en yaşlı nüfuslardan birine sahip. AB’de nüfusun ortanca yaşı (nüfusun yarısının üstünde yarısının altında olduğu yaş) 2024 başı itibarıyla 44,7 yıl ile rekor seviyede. İtalya, ortalama 48,7 yaş ile AB’nin en yaşlı nüfusunu barındırırken; İrlanda ortalama 39,4 yaş ile en genç nüfusa sahip ülke konumunda.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, dünya genelinde ortanca yaş ancak 30 civarında seyrediyor. Bu, dünya nüfusunun Avrupa’ya kıyasla çok daha genç bir demografik yapıda olduğunu gösteriyor. Bunun bir yansıması olarak, Avrupa’da 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı %21’i aşmışken, dünya genelinde bu oran %10’un altında kalıyor.

Göç konusunda da Avrupa’nın durumu dünyadan tamamen ayrı değil, hatta birçok açıdan küresel trendlerin bir parçası. Uluslararası göçmen sayısı dünya genelinde son yıllarda hızla artıyor ve 2024 itibarıyla 304 milyon kişiye ulaştı. Dünya nüfusunun yaklaşık %3,7’si doğduğu ülke dışında yaşıyor ki bu oran tarihin en yüksek seviyelerinden biri.

AB, bu uluslararası göçmen kitlesinin önemli bir bölümünü barındırıyor ve en çok göçmen çeken bölgelerden biri. Bu durum, Avrupa’nın demografik dinamiklerini küresel olaylardan doğrudan etkilenir hale getiriyor. Orta Doğu’daki savaşlar, Afrika’daki ekonomik zorluklar veya Latin Amerika’daki siyasi istikrarsızlıklar sonucunda yerinden olan insanların önemli bir kısmı rotasını Avrupa’ya çeviriyor. Dolayısıyla, Avrupa’nın nüfus artışındaki göçe bağımlılık hali, aslında küresel demografik ve siyasi gelişmelerin bir yansıması olarak görülmeli.

Göç, AB Nüfusunun Can Suyu

AB’nin demografik görünümü, önümüzdeki yıllarda da büyük ölçüde göç ve nüfusun yaşlanması ekseninde şekillenecek. Uzmanlar, mevcut düşük doğurganlık trendi devam ederse ve net göç akışı yavaşlarsa, AB nüfusunun yakın bir gelecekte durağanlaşabileceğini hatta azalmaya başlayabileceğini öngörüyor. Nitekim Birleşmiş Milletler’in çalışması, dünya nüfusunun 2080’lerde zirveye ulaştıktan sonra gerilemeye başlayacağını gösteriyor. Avrupa için bu senaryo 2050’lere gelindiğinde belirgin bir nüfus düşüşüne işaret ediyor.

Göç, AB nüfusunu ayakta tutan bir can suyu olmaya devam ediyor. Avrupa’nın dünya nüfusu içindeki payı giderek küçülecek. Bu da Avrupa’nın küresel arenadaki konumunu hem ekonomik hem siyasi açıdan yeniden tanımlamasını gerektirebilir.

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası