Almanya’da 2025 Bundestag seçimlerinin sonuçları, sandıktan çıkan rakamlardan çok daha fazlasını anlatıyor. Göçmenlerin ve sığınmacıların siyasi kimliği, bu seçimlerin görünmez kahramanı ve mağduru oldu. CDU/CSU’nun %20,8’lik zaferi, AfD’nin %22,6 ile tarihi zirvesi ve SPD’nin %16,4’te kalışı… Tüm bu sayıların arkasında, ülkenin demografik dönüşümüne direnen bir siyasetin izleri var. Peki göçmenler, bu denklemin neresinde?
Sığınmacılar: Seçimlerin Gölgedeki Oyuncuları
AfD’nin oylarını %22,6’ya taşıması, sadece bir protesto oyu değil; kimlik kriziyle beslenen bir toplumsal tepki. Özellikle Doğu Almanya’da %30’ları aşan destek, 2015 mülteci krizinin yarattığı travmanın hâlâ taze olduğunu gösteriyor. Parti, “Almanya’yı Almanya yapma” sloganıyla göçmen karşıtı söylemini ana akım siyasete taşıdı. Ancak şunu unutulmamalı ki; Bugün Almanya’da 14 milyon göçmen kökenli insan yaşıyor. AfD’nin bu kesimi “düşman” ilan eden retoriği, toplumsal gerilimi nasıl derinleştirecek?
Göçmenlerin oyları ise SPD (%16,4) ve Yeşiller’e (%11,6) kaydı. Ancak bu partilerin, göçmen hakları konusundaki net duruş eksikliği, seçmeni tatmin etmekten uzak. Örneğin, SPD’nin “entegrasyon” politikaları, AfD’nin saldırgan söylemleri karşısında savunmasız kaldı.
Merz liderliğindeki CDU/CSU, %20,8 ile birinci parti oldu. Ancak zaferin bedeli ağır: Parti, AfD’yi “marjinalleştirme” vaadine rağmen, göçmen karşıtı söylemleri normalleştirdi. “Güvenlik” ve “sınır kontrolleri” vurgusu, muhafazakar seçmeni memnun etse de, göçmenlerin CDU’ya olan güvenini zedeledi. İronik olan şu: Almanya’da her üç CDU seçmeninden biri, göçmen kökenli komşulara sahip. Bu çelişki, Merz’in şansölyeliğinde nasıl çözülecek?
SPD’nin %16,4’te kalması ve Yeşiller’in %11,6’ya gerilemesi, solun göçmenlerle olan bağını kaybettiğinin işareti. Göçmen dernekleri, SPD’yi “vaatlerini tutmamakla” suçluyor: “Çifte vatandaşlık” reformunun yavaş ilerlemesi, aile birleşimindeki bürokratik engeller… Yeşiller ise iklim krizine odaklanırken, sığınmacıların temel haklarını gündemden düşürdü. Sonuç: Göçmen seçmen, “bize kim sahip çıkacak?” sorusuyla yalnız kaldı.
2025’te Almanya’ya ulaşan sığınmacı sayısı 300 bini aştı. Ancak bu mesele, seçim kampanyalarında kasıtlı bir sessizlikle geçiştirildi. CDU/CSU, “sınırları sıkılaştırma” sözü verirken; SPD, insani yardım vurgusu yaptı. AfD ise “sığınmacıları sınır dışı etme”yi ana vaatlerinden biri haline getirdi. Peki gerçekte ne oldu? Sığınmacılar, mülteci kamplarında oy kullanamadı, sesleri duyulmadı. Bu sessizlik, demokrasinin neresinde?
Almanya’da 2,8 milyon göçmen kökenli seçmen oy kullanma hakkına sahip. Ancak katılım oranı, yerli seçmenlere göre %15 daha düşük. Bunun nedeni: Dil bariyerleri, bürokratik engeller ve siyasetten umutsuzluk. Örneğin, Türkiye kökenli seçmenlerin sadece %43’ü sandığa gitti. Bu tablo, partilerin göçmenleri stratejik bir seçmen kitlesi olarak görmek yerine, “marjinal grup” muamelesi yaptığını gösteriyor.
Almanya’nın Yeni Yüzü, Eski İkilemler
2025 seçimleri, Almanya’nın “göçmenlerle nasıl yaşayacağına” dair cevapsız sorular bıraktı. AfD’nin yükselişi, CDU/CSU’nun sağa kayışı ve solun dağılması… Tüm bu tablo, göçmenlerin siyaseten görünmezleştirildiği bir Almanya portresi çiziyor.
Almanya’nın geleceği, göçmenlerin bugününe bağlı. Ve tarih bize kesinlikle şunu hatırlatır: “Kimliğini reddeden toplumlar, krizlerle yüzleşmekten kaçamaz.”