Oktay Özdemir
15 Temmuz 2016… Türkiye’nin gökyüzüne düşen karanlık bir yıldız kayması. O gece, bir millet uyudu, bir anne uyumadı. Havva Demirbilek, Yalova’daki evinde, pencerenin kenarına ilişmiş, ellerinde oğlu Emre’nin askerlik fotoğrafı… “Allah’ım, yavrumu koru” diye mırıldanıyor.
Havva Hanım, hayatı yamalı bir kilim gibi dokumuş. Eşinin polis maaşıyla dört çocuğu büyütürken, delik çorapları ilmek ilmek dikmiş, her yırtığı sabırla onarmış. Emre, bu kilimin en parlak deseniydi. Teğmen rütbesiyle Yalova’da görev yaparken, öğrencilerinin gözlerindeki ışığı “Annemden öğrendiğim fedakârlıkla besliyorum” diye anlatırdı. Annesiyle son telefon görüşmesinde, “Öğrencilerim benim evlatlarım” demişti.
O gece, “tatbikat” denilen bir aldatmacanın gölgesinde, Emre sırtından vuruldu. Havva Hanım, oğlunun yaralı olduğunu sanarak hastane koridorlarında koşarken, aslında onun bedeni morgun soğuk raflarındaydı. Orhanlı Gişeleri’nde yaşanan çatışmada, bir öğrencisinin “Komutanım gitme, ben şehit çocuğuyum” diye yalvardığı anı, annenin hafızasına kazınmıştı. Emre’nin son sözleri ise şöyleydi: “Gitmem lazım, sizi korumam lazım.”
Nerdesin Topal Sivrisinek
İlk üç gün, Emre’nin adı gazetelerde şehit üsteğmendi. Sonra bir el, tüm kayıtları sildi. Şehitlik statüsü reddedildi; dosya takipsizlikle kapatıldı. Havva Hanım, “Biz mazlum bir aileyiz” diye haykırırken, adaletsizliğin hapishanesinde tek başınaydı.
Emre’nin şehadetiyle eş zamanlı olarak, ailenin diğer fertleri de KHK ile hayatlarından koparıldı. Emniyet müdürü oğlu, kızı ve damadı… Havva Hanım, “Darbeden bu kadar yara aldık, Allah sabrımızı arttırsın” diyordu anne, gözyaşları yüzündeki kırışıklıklara karışıp kururken…
“Oğlum vatanına bağlıydı” sözleriyle, Emre’nin öğrencilerine olan sevgisini ve vatanperverliğini vurgularken, gözyaşları içinde fırtınalar koparıyordu. Emre’nin mezar taşına “şehit” yazdıramadılar, ama Hava Hanım, her ziyaretinde “Güzel doğdun, güzel gittin” diye fısıldıyordu. “O güzelliği gözümün önünden gitmiyor” dediği an, sesi titredi. “Nerdesin topal sivrisinek”… Belki de zalimlerin suratında gezinsin diye dua ediyordu.
Tarihe Yazıl(a)mayan Bir Ağıt
Mahkeme koridorlarında, dosyaların üzerine düşen gözyaşları… Takipsizlik kararı verildiğinde, Havva Hanım avukatına döndü: “Rabbim çözecek bizim işimizi.” Ama çözülmedi. Her duruşmada, Emre’nin öğrencisinin “Komutanım gitme” çığlığını hatırlıyordu. Orhanlı Gişeleri Davası’nda 187 sanık vardı, ama Emre’nin katili yoktu. Anne, adaletin tecellisi için “Zalimlerin planlarını bozsun Allah’ım” diye dua ederken, bir yandan da oğlunun resmini göğsüne bastırıyordu: “Yavrumun kanı helal olsun bu bayrağa, bu devlete.”
Havva Hanım, her sabah pencereden batan ayı izliyor. Bilir ki, “İlahi adalet kıyamet günü hükmünü icra edecek.” Kur’an sayfaları arasına sıkışmış dualar, bir annenin ciğerinden sökülüp alınmış bir evlat acısıyla harmanlanıyor. “Nerdesin topal sivrisinek gir burunlarından” diye haykırması da zalimlerin kâbusu olacak.
Havva Hanım’ın hikâyesi, sadece bir annenin ağıtı değil, 15 Temmuz’un yırtıp attığı binlerce hayatın bir manifestosu. Sesi KHK TV‘nin yayınındaki gibi yüreklere dokunuyor. Yüreğinde biriken her “Elhamdülillah”, Emre’ye yazılmamış bir mektup… Ve sessizliğin ortasında, bir annenin feryadı, tarihin kulağına fısıldanan bir çığlık.