Hollanda’da yaklaşan erken genel seçimlerin gölgesinde, göçün ülke ekonomisine maliyeti en hararetli tartışma başlıklarından biri haline geldi. Sosyal medyada ve siyasi söylemlerde sıklıkla dile getirilen, her göçmenin yüzbinlerce Euro’ya mal olduğu yönündeki iddialar, kamuoyunu derinden etkiliyor. Ancak, bu iddiaların dayandığı varsayımlar ve rakamlar, bağımsız ekonomistler ve araştırmacılar tarafından metodolojik hatalar ve eksik analizler nedeniyle sorgulanıyor. Gerçekte, göçün ekonomik etkisi, iddia edildiği gibi tek yönlü bir yük olmaktan çok daha karmaşık ve zamanla değişen bir tablo çiziyor.
Son dönemde bazı siyasi çevrelerce öne sürülen ve medyada geniş yer bulan yüksek maliyet rakamlarının, bilimsel bir araştırmanın tartışmalı yorumlarına dayandığı belirtiliyor. İddialar, özellikle belirli bölgelerden gelen göçmenleri hedef alarak, net maliyetlerinin yüzbinlerce Euro seviyesinde olduğunu öne sürüyor. Oysa aynı rapor, örneğin iş gücü için gelen ve eğitimli olan göçmenlerin, hayat boyu vergi katkıları ve tüketimleriyle devlet hazinesine onbinlerce Euro net pozitif katkı sağladığını da ortaya koyuyor. Bu da, tüm göçmenleri aynı kefeye koymanın gerçekçi olmadığını gözler önüne seriyor.
MALİYET HESAPLAMALARI HATALI
Ekonomi çevrelerinden gelen en önemli eleştiri, yüksek maliyet iddialarının ardındaki metodolojiye yönelik. Uzmanlar, bu hesaplamaların kamu maliyesi teorisinde temel bir kavramı göz ardı ettiğini vurguluyor: “rekabetçi olmayan” kamu malları. Savunma, diplomasi veya çevre koruma gibi hizmetler, nüfus arttıkça kişi başına düşen maliyeti aynı oranda artırmaz. Ancak iddiaları destekleyen çalışmalar, tüm kamu harcamalarının nüfus artışıyla doğru orantılı olarak bölüşüldüğü ve göçmenlere bu şekilde yüklendiği varsayımıyla hareket ediyor.
Bu metodolojik hata düzeltildiğinde, göçmenlere atfedilen yıllık maliyetin önemli ölçüde azaldığı görülüyor. Bağımsız ekonomistlerin yaptığı düzeltilmiş hesaplamalara göre, söz konusu edilen maliyet, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde birinin altında bir orana denk geliyor. Bu durum, kamuoyunda dolaşan korkutucu rakamların, ekonomik gerçekliği tam olarak yansıtmadığını ortaya koyuyor.
ZAMAN DİNAMİĞİ GÖZ ARDI EDİLİYOR
Eleştirilen bir diğer önemli nokta ise, göçmenlerin ekonomik entegrasyonunun dinamik yapısının hesaba katılmaması. Statik analizler, bir göçmenin geldiği andaki ekonomik durumunu, tüm yaşamı boyunca sürdüreceği varsayımına dayanıyor. Oysa gerçekte, dil becerilerinin gelişmesi, eğitim seviyelerinin artması, sosyal ağların kurulması ve işgücü piyasasına entegrasyonla birlikte, göçmenlerin gelir düzeyi ve dolayısıyla vergi katkıları zamanla artış gösteriyor.
Özellikle sığınmacı statüsündeki bireyler için ilk yıllarda gözlemlenen yüksek maliyetler, çalışma izinlerinin verilmesi ve topluma entegrasyon sürecinin ilerlemesiyle birlikte azalma eğilimine giriyor. Uzun vadeli perspektifte, aynı eğitim seviyesindeki yerli nüfusla benzer ekonomik katkılar sağlamaya başlıyorlar. Bu nedenle, yalnızca başlangıç maliyetlerine odaklanmak, uzun vadeli net etkiyi görmeyi engelliyor.
GERÇEKLER DAHA FARKLI
Sığınmacıların kabulü ve bakımına ayrılan toplam bütçe, devletin genel bütçesi içinde yüzde birin altında bir paya sahip. Bu rakam, iddia edilenin aksine, refah devletinin sırtında taşınamaz bir yük olmaktan uzak.
Ayrıca, göçmenlerin ekonomideki rolü yalnızca mali tablolarla sınırlı değil. Demografik yaşlanma yaşayan birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, genç işgücü potansiyeli sağlamaları, belirli sektörlerdeki istihdam açığını kapatmaları ve girişimcilik yoluyla ekonomik canlılığı artırmaları, mali analizlerde sıklıkla göz ardı edilen olumlu dışsallıklar olarak öne çıkıyor.