Anasayfa » İki diplomalı öğretmenin kaderi: Garson, ahçı, pompacı

İki diplomalı öğretmenin kaderi: Garson, ahçı, pompacı

Yazar Habereditor
34 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
İKİ DİPLOMALI

Oktay Özdemir

Bazı hikâyeler vardır, insanın boğazına bir yumru gibi oturur; anlatırken bile gözlerinize bir sis iner, kelimeler zor dökülür. Hidayet Yiğit’in hikâyesi de işte tam böyle bir hikâye. Hani derler ya, “Hayat bir günde değişir” diye… Hidayet Hoca’nın hayatı da, bir doğum gününde, bir telefonla altüst olmuştu.

Sabahın erken saatleriydi, Hidayet Bey’in telefonu çaldı. Doğum günüydü. İnsan doğum gününde ne bekler? Belki çocuklarının sarılması, belki bir pasta, belki de sevdiklerinden bir kutlama… Oysa telefondaki ses, hayatının en acı haberini getirdi: “Resmî Gazete’yi gördün mü?”

2 Eylül. Hidayet Hoca’nın doğum günü. İnsan o gün, mum üflemeyi, tebessümleri, küçük sürprizleri hayal eder. Ama o sabah, baldızından gelen bir telefonla, Resmi Gazete’de adını gördü: “Silahlı terör örgütü üyesi olarak ihraç.”

Yıllarını eğitime adamış, iki üniversite bitirmiş, öğrencilerine hikâyeler anlatan, insan odaklı bir öğretmendi Hidayet Bey. Her sabah okula heyecanla gider, öğrencilerinin gözlerinde umut arardı. Şimdi ise, ne ailesine, ne dostlarına, hatta kendisine bile anlatamıyordu: “Ben terörist değilim.”

O gün, hayatının en ağır damgasını yedi: Vatan haini. Oysa o, vatanını, milletini, öğrencilerini seven, işini aşkla yapan bir öğretmendi. “Bir kez olsun babamdan ‘Oğlum, sana haksızlık yapılmış’ cümlesini duymak isterdim,” diyor. Ama ne ailesine, ne de topluma kendini anlatabilmiş. “En çok bu ülkeyi sevenler bir anda terörist oldular,” diye ekliyor, buruk bir tebessümle.

GARSONLUKTAN POMPA BAŞINA

Evine polisler geldiğinde, ellerinde bir tutanak vardı: “Silahlı terör örgütü üyesi.” İnsan böyle bir suçlamada silah, mühimmat, gizli belgeler aranır sanıyor. Ama polisler doğruca kütüphaneye yöneliyor, kitapları tek tek inceliyorlar. Hidayet Hoca, “Nasıl bir teröristse bunlar, hepsinin evinde koca koca kütüphaneler, okuyan insanlar,” diyor. Kur’an-ı Kerim’in yayınevine bile bakıyorlar. O an, “Saklayacak hiçbir şeyimiz yoktu ki,” diye iç geçiriyor. Çünkü o, hayatında bir kez bile silah tutmamış, bir karıncayı bile incitememiş bir adam.

İhraçtan sonra hayat, Hidayet Hoca için bir mücadeleye dönüştü. Önce yurt dışında iş buldu, pasaport alamadı. Sonra lokantada garsonluk yaptı, çiçekçide tezgahtarlık, pastanede çalışmak, medikal firmada kısa süreli işler… Her birinden ya işten çıkarıldı ya da polis araması yüzünden ayrılmak zorunda kaldı. Sonunda bir petrol istasyonunda pompacı olarak çalışmaya başladı. “İki üniversite mezunuyum ama başımızdaki ilkokul mezunu biri,” diyor. İşini kaybetmemek için her şeye katlanmak zorunda. “Bir yanlış yaparsan işine son verirler, vefa yok,” diye ekliyor.

BİR MİRAS, BİR HİKAYE

Hidayet Hoca, öğrencilerini hâlâ özlüyor. “Ben işime aşıktım, öğrenci odaklı bir eğitim sistemini yürütmeye çalışıyordum,” diyor. Onun en büyük arzusu, yaşadıklarının bir hikâye olarak çocuklarına, öğrencilerine, torunlarına kalması. “Gelecekteki öğrencilerime bir hikâyem kalsın istiyorum,” diyor. Çünkü biliyor ki, bu ülkede bir gecede her şey değişebilir, ama insanın içindeki iyilik, sevgi ve adalet arayışı asla kaybolmaz.

Hidayet Yiğit’in hikâyesi, aslında binlerce KHK’lı öğretmenin, memurun, insanın hikâyesi. “Topluma anlatamadık, yorulduk artık,” diyor. Ama yine de susmuyor, hikâyesini anlatıyor. Belki bir gün, bu ülkenin vicdanı, Hidayet Hoca’nın ve onun gibi binlercesinin yaşadıklarını anlayacak.

Ve belki bir gün, o çok beklediği cümleyi, sadece babasından değil, bu toplumun tamamından duyacak:
“Sana haksızlık yapılmış oğlum, sen haklıydın.”

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası