Avrupa’nın lokomotifi Almanya’daki mülteci tartışmaları, siyasi arenada en fazla gerilim yaratan konuların başında yer alıyor. Partiler, seçim programlarında bu konuda birçok vaat sıralıyor, ancak temel sorular çoğu zaman yanıtsız kalıyor.
Almanya’daki partiler, iltica ve göçü kısıtlayıcı önlemler ile insani sorumluluk arasında bıçak sırtı bir siyaset izliyor. Ancak çoğu zaman bu konuda net bir yol alamıyorlar. Örneğin, Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) çifte vatandaşlığı olan suç işlemiş kişilerin Alman vatandaşlığından çıkarılmasını talep ediyor. Bu talep hukuki açıdan hem tartışmalı hem de hayata geçirilmesi zor bir konu.
Göçmen karşıtlığı ile bilinen Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ise çifte vatandaşlık uygulamasını yalnızca istisnai durumlarla sınırlandırmak istiyor. Yeşiller (Birlik 90/Yeşiller) ise Avrupa düzeyinde çözümler sunarak, Alman vatandaşı olmayan ağır suçluların derhal sınır dışı edilmesini savunuyor.
Hür Demokrat Parti (FDP) sığınma başvurularının yurt dışında işleme alınmasını önerirken, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) bunu eleştiriyor. Ancak SPD de “hızlı ve kararlı sınır dışı işlemlerine” destek veriyor. Giriş ve sınır dışı kuralları üzerine yapılan tartışmalarda, sığınmanın temel nedenleri genellikle göz ardı ediliyor.
Nedenlere Odaklanmalı
Almanya’da olduğu gibi, hiçbir sığınma süreci bir ülkenin sınırlarında sona ermez. Dikta rejimleri, savaşlar, iklim değişikliği ve ekonomik zorluklar insanları doğdukları toprakları terk etmeye zorluyor.
İnsan hakları uzmanları, sürdürülebilir bir sığınma politikasının ancak göçün nedenleriyle mücadele edilerek başarılabileceğini vurguluyor. Eğer güçlü demokrasilere sahip ülkeler birlikte hareket etseydi, milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kalmazdı.
Sol Parti (Die Linke), SPD ve Yeşillerin programlarında bu konuya dair genel yaklaşımlar var, ancak seçim atmosferinde bu sesler pek duyulmuyor. CDU, AfD, FDP ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise daha çok sınır dışı işlemleri, sınır kontrolleri ve sıkı sığınma yasalarına odaklanıyor. Almanya’daki seçimlere katılan bu partilerin, göçün nedenleri ve uzun vadede nasıl yönetileceği konusunda net bir planı henüz yok.
Duygusal Tepkiler ve Siyasi Refleksler
Almanya’nın Magdeburg ve Aschaffenburg şehirlerindeki saldırılar sonrası sığınma tartışmaları daha da duygusal bir boyut kazandı. Aşırı sağın politikaları her geçen gün daha da sertleşiyor.
Sığınma politikaları hukuka uygun olabilir, ancak şu anda duygusal tepkiler ve siyasi refleksler baskın geliyor. Diğer yandan, yapılan araştırmalara göre sosyal entegrasyon, işlenen suçları önlemede önemli bir faktör.
Aschaffenburg’daki saldırı sonrası sorgulanmaya başlayan önemli bir diğer konu ise “mülteciler için aile birleşimi.” Bu tür yasakların hayata geçmesiyle yalnızlığın artması, toplumsal istikrarsızlık ve beraberinde suç riskinin yükselme ihtimali göz ardı edilmemeli.
Sınır Kontrolleri Sembolik mi?
Sınır kontrolleri, basit bir çözüm gibi görünse de uygulamada zorluklar barındırıyor. Sadece Almanya’nın Fransa ile arasındaki yüzlerce sınır geçiş noktasının 7/24 kontrol edilmesi mümkün değil. Bu nedenle, sınırları kapatmaktan çok ülkede yaşayan sığınmacıların entegrasyonuna daha fazla enerji harcanmalı.
Almanya’daki siyasi partiler, seçim kampanyasında göçe dair henüz somut çözümler ortaya koyabilmiş değiller. Sınır kontrolleri ve sınır dışı işlemler tartışılırken, uzun vadeli stratejiler sunulabilmiş değil. Geride kalan ise göçmen ya da iltica kökenli vatandaşların duyduğu korku ve çözülmemiş göç yönetimi sorunları oluyor.
