Türkiye’de yargı bağımsızlığının çöküşüne tanıklık eden ve 2016 sonrası süreçte “terör” suçlamasıyla tutuklanarak İsviçre’ye sürgün gitmek zorunda kalan eski yargıç Dr. Mehmet Tank, Erdoğan iktidarının yargıyı nasıl ele geçirdiğini ve uluslararası hukuk camiasının baskılara rağmen gösterdiği dayanışmayı yazdı.
Dr. Mehmet Tank, Erdoğan rejiminin yargıyı kendi amaçları için kullandığını ancak bu suçun aynı zamanda direnmeyenlerde de olduğunu Deutsche Richterzeitung (Alman Yargıçlar Gazetesi) için kaleme aldığı makalede dile getirdi.
Boyun Eğ Ya Da Yok Ol
1990’lı yıllarda Türkiye’de Kürt sorununa yakından tanıklık eden ve adaletsizliklere karşı mücadele etmek için yargı kariyerine başladığını belirten Tank, 2000’lerden itibaren AKP iktidarıyla birlikte yargının popülist siyasetin gölgesine girdiğini vurguladı.
Tank şunları yazdı: “1990’lar Türkiye’de yolsuzluk, kutuplaşma ve yaygın adaletsizlikle dolu çalkantılı bir dönemdi. Kürtlerin baskı altına alınmasına ve onların derin acılarına karşı kayıtsızlığa tanık oldum. Bu adaletsizliğe karşı durma hissi, beni bir yargıç olarak hakikat için mücadele etmeye itti.
2000’lerden sonra yargı, giderek yürütmenin popülist etkisi altına girdi. İktidar hırsı, nüfuz ve maddi çıkar peşinde koşan birçok yargı mensubu, kurumların çöküşünü görmezden geldi. Sadakatlerini sağlamak için, birinci sınıf arsalar, evler, arabalar ve banka kredileri gibi gizli avantajlar—gerçek değerinin çok altında—sundular. Çoğu, bunları “gelecekteki düzenlemeleri uygulamak” için manipüle edildiklerini bilmeden kabul etti ve iyi planlanmış mafya benzeri tuzaklara düştü.
2013’e gelindiğinde, hükümete yakın bir meslek örgütü olan “Yargıda Birlik Platformu”nun yolu açıldı. Bu platform, 2014’te Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerini kazandı ve Erdoğan’ın “boyun eğdir ya da yok et” doktrininin itaatkâr uygulayıcısı haline geldi. Türkiye’deki sistematik kanunsuzluk, baskı ve devlet kurumlarının çöküşü sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakın çevresine mal edilemez; yargının bir kısmının direnemeyip iktidara hizmet etmesiyle önemli bir sorumluluk da yargının kendisine düşmektedir.”
100 Ay Hapis, İşkence ve Sürgün
Doktoralı bir hukukçu olarak uluslararası arenada da tanınan Tank, YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) yönetimindeki çalışmaları nedeniyle hedef alındığını belirtti. Terör ve darbe iddialarıyla tutuklandığını aktaran Tank, “100 ay hapis cezasına çarptırıldım. Medya üzerinden karalama kampanyaları düzenlendi. Ancak Avrupa’dan meslektaşlarım, ailelerimize destek fonu oluşturup sessizliğimizi kırdı. İsviçre ve Alman hukukçular, tarihi bir dayanışma örneği gösterdi.” dedi.
Türkiye’ye Sert Tepki
Tank’a göre, 2016’da Avrupa Adalet Konseyleri Ağı (ENCJ), Türkiye Yüksek Yargı Konseyi’ni bağımsızlık ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle üyelikten attı. YARSAV Başkanı Murat Arslan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Václav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görüldü. Uluslararası Hâkimler Birliği (IAJ) ise Tank’ı 2016 ve 2018’de tutuklu olmasına rağmen komisyon başkan yardımcılığına seçerek rejime tepki gösterdi.
Dünya Bizi Yalnız Bırakmadı; Mirasımızı Taşıyın
Sürgündeki yargıç, gelecek nesillere de seslendi: “Sokrates’in ‘altın soylular’ dediği gibi, adaleti savunanların mirasını taşımalıyız. Çocuklarımız, bir gün bizim koruduğumuz hukuk devletine gururla bakabilmeli. Bu mücadele sadece Türkiye’nin değil, insanlığın ortak davasıdır.
Türkiye’de yargıçlık yaptığı dönemde Uluslararası Hâkimler Birliği (IAJ) Araştırma Komisyonu Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen Dr. Mehmet Tank, 2016’dan bu yana ailesiyle birlikte İsviçre’de yaşıyor. Sürgün hayatı süren Tank, halen uluslararası hukuk alanında danışmanlık yapıyor.