Almanya’da son dönemde yaşanan şiddet olayları, ülkedeki mültecilerin yaşadığı psikolojik travmaların ve terapiye erişim sorunlarının yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklardan mustarip on binlerce sığınmacı, yasal engeller, maddi yetersizlikler ve yapısal sorunlar nedeniyle gerekli tedaviye ulaşamıyor. Uzmanlar, tedavisiz kalan bu bireylerin hem kendi hayatlarında hem de toplum genelinde ciddi riskler taşıdığını vurguluyor.
Şiddet vakaları tartışmayı alevlendirdi
Geçtiğimiz yıl Solingen kentinde bir sığınmacının gerçekleştirdiği bıçaklı saldırıda üç kişi hayatını kaybetmiş, sekiz kişi yaralanmıştı. Benzer bir olay da bu yılın başlarında Aschaffenburg şehrinde meydana geldi. Faillerin psikolojik sorunları olduğu ortaya çıkınca gözler yeniden mültecilerin ruh sağlığına çevrildi.
Ruh sağlığı uzmanlarına göre Almanya’ya sığınan bireylerin yaklaşık üçte biri, ciddi travmalar nedeniyle profesyonel terapiye ihtiyaç duyuyor. Ancak mevcut sistem, bu ihtiyaca cevap vermekte oldukça yetersiz. Örneğin, Köln yakınlarındaki Odenthal kasabasında çalışan uyum görevlisi Claudia Kruse, bölgelerinde yaşayan 570 mültecinin dörtte birinde belirgin psikolojik sorunlar gözlemlediklerini söylüyor. En sık karşılaşılan belirtiler arasında uykusuzluk, depresyon, yoğun kaygı ve intihar düşünceleri yer alıyor.
Yasal engeller tedaviye ulaşımı zorlaştırıyor
Sığınmacıların sağlık sistemine tam anlamıyla dahil olmaları için üç yıl beklemeleri gerekiyor. Bu süre zarfında sadece acil durumlar için temel sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlar. Psikoterapi ise genellikle “acil” kapsamına alınmadığı için karşılanmıyor. Bu durum, travmaların kronikleşmesine ve tedavi edilemez hâle gelmesine neden olabiliyor.
Öte yandan, dil bariyeri ve tercüman desteği eksikliği de tedavi sürecini sekteye uğratıyor. Terapi sırasında duygularını ana dillerinde ifade etmek isteyen mülteciler için yeterli sayıda tercüman bulunmuyor. Kamu kaynakları ise bu hizmeti karşılamıyor. Almanya’da psikoterapist açığı, uzun bekleme listeleri, mülteciler için tedaviye ulaşmayı daha da zorlaştırıyor.
Psikososyal merkezler talebe yetişemiyor
Travma sonrası destek sunmak amacıyla faaliyet gösteren psikososyal destek merkezleri (PsZ), ülke genelinde önemli bir boşluğu doldurmaya çalışıyor. Ancak kaynak sıkıntısı nedeniyle her başvuruya yanıt veremiyorlar. Psikososyal Merkezler Birliği (BAfF) verilerine göre, 2022 yılında yalnızca 25.861 mülteci bu merkezlerden terapi desteği alabildi. Oysa travmaya maruz kaldığı tahmin edilen mülteci sayısı yüz binlerle ifade ediliyor.
BAfF yönetim kurulu üyesi Eike Leidgens, özellikle Bochum’daki merkezlerine yapılan başvuruların üçte birini geri çevirmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Leidgens, “Aralarında savaş kurbanları, işkence görmüş insanlar ve cinsel şiddete uğrayan kadınlar var. Ancak kaynaklarımız yetersiz” diyor.
Devlet desteği azalıyor
Bu tabloya rağmen federal hükümet, mültecilere yönelik travma terapisi bütçesini kısmaya hazırlanıyor. 2023’te 17 milyon euro olan federal destek, 2024’te 13 milyona indirildi. 2025 bütçesinde ise sadece 7 milyon euro öngörülüyor. Yani ihtiyaç artarken, kamu desteği azalıyor.
Almanya Serbest Refah Kuruluşları Birliği bu gelişmeyi sert şekilde eleştirerek, “Travma tedavisi ihmal edilirse hem bu insanlar büyük acılar çeker hem de sağlık sistemi daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalır” uyarısında bulundu. Kuruluş ayrıca, psikolojik destek eksikliğinin entegrasyonu da zorlaştırdığını belirtiyor.
“Sistem başarısız oldukça suçlu aranıyor”
BAfF uzmanlarından Leo Teigler, psikolojik sorunların uygun terapi ile büyük ölçüde iyileştirilebileceğini belirtiyor. Ancak sistemin yetersizliği nedeniyle birçok mültecinin tedavisiz kaldığını, bu durumun istisnai bazı vakalarda toplumsal sonuçlara da yol açtığını söylüyor. Teigler’e göre medyada ve siyasette bu tür olaylar tüm mültecilere mal edilerek genelleştiriliyor ve bu da yanlış bir algının doğmasına neden oluyor.
Bazı siyasetçilerin psikolojik sorun yaşayan mülteciler için özel takip sistemleri kurulması önerisi ise uzmanlar tarafından endişeyle karşılanıyor. Bu tür uygulamaların damgalayıcı etkiler yaratacağı ve toplumsal ayrımcılığı derinleştireceği uyarısı yapılıyor.
Uzmanlardan çağrı: “Terapiye erişim temel hak olmalı”
Uzmanlar, terapiye erişimin tüm bireyler için, özellikle de ağır travmalar yaşamış mülteciler için, temel bir hak olması gerektiğini vurguluyor. Erken ve etkin psikolojik destek, hem bireylerin iyileşmesini hem de sağlıklı bir toplumsal entegrasyonu mümkün kılıyor.
Almanya’da mülteci sayısının artmaya devam ettiği bu dönemde, mevcut terapi altyapısının güçlendirilmesi, personel ve tercüman sayısının artırılması ve uzun bekleme sürelerinin azaltılması gerektiği sıkça dile getiriliyor. Aksi takdirde, tedavisiz kalan travmalar yalnızca bireylerin hayatını değil, toplumsal barışı da tehdit edebilir.