Bugün sabah saatlerinde Türkiye genelinde düzenlenen geniş çaplı bir operasyonla, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden ihraç edilen ve “FETÖ” ile ilişkilendirilen 459 kişi gözaltına alındı. “KISKAÇ-30” adı verilen operasyon, 66 ilde eş zamanlı olarak gerçekleştirildi.
Cumhuriyet Başsavcılıklarının talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM), İstihbarat ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) şubelerinin koordinasyonunda yürütülen operasyonda, şüphelilerin şu iddialarla gözaltına alındığı belirtildi:
- Örgütün güncel, finans, öğrenci, emniyet, askeri ve adliye yapılanmaları içinde faaliyet göstermek,
- Sosyal medya üzerinden örgüt propagandası yapmak,
- Ankesörlü telefonlar aracılığıyla örgütle iletişim kurmak,
- “Gaybubet Evi” olarak adlandırılan hücre evlerinde barınmak,
- Haklarında firari aranma kayıtlarının bulunması,
- Örgütün kripto haberleşme uygulaması “ByLock” kullanıcısı olmak.
Gözaltına alınanlar arasında hasta, yaşlı ve kadınların da olduğu bildirilirken, operasyonun niteliği ve kapsamı, insan hakları ihlalleri tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Eleştirmenler, bu operasyonların hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini ve temel insan haklarını ihlal ettiğini savunuyor.
Uluslararası Tepkiler ve İnsan Hakları İhlalleri
KHK mağdurlarına yönelik operasyonlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi gibi uluslararası kuruluşlar tarafından sıkça eleştiriliyor. Geçtiğimiz hafta BM İnsan Hakları Komitesi, Türkiye’de özellikle 17/25 Aralık sonrasında başlayan süreçte yaşanan hukuksuzlukları raporlaştırmış ve mağdurların sistematik insan hakları ihlallerine maruz kaldığını vurgulamıştı.
Uzmanlar, yapılan operasyonların hukuki dayanaklarının zayıf olduğunu, gözaltına alınan kişilerin çoğunun “terörist” tanımına uymadığını belirtiyor. Sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları, bu süreçlerin hukuksuzlukları daha da derinleştirdiği görüşünde.
Toplumsal Tepkiler
Sabahın erken saatlerinde yapılan baskınlar, sosyal medyada geniş yankı buldu. Birçok kullanıcı, operasyonların toplumsal barış ve adaleti zedelediğini ifade ederek, “silahsız ve savunmasız insanların terörist ilan edilmesi” gibi uygulamaların siyasi bir baskı aracı haline geldiğini savundu.
Özellikle KHK ile ihraç edilen kadınlar, yaşlılar ve kronik hastaların hedef alınması, “insan hakları ve vicdan” kavramlarının öne çıktığı eleştirilere yol açtı. Eleştirmenler, bu tür operasyonların gerçek suçlular yerine, devletin hedef aldığı belirli bir kitleye yönelik nefret politikalarını yansıttığını ifade ediyor.
Hukuki Mücadele ve Gelecek
Haksız yere gözaltına alınanlar için hukuki destek arayışları devam ediyor. Avukatlar, bu süreçte uluslararası mahkemelere başvurarak Türkiye’nin hukuksuz uygulamalarını belgelemeyi ve mağdurların haklarını savunmayı hedefliyor. Ancak mevcut durumda, mağdurların uzun ve zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya olduğu görülüyor.
Türkiye’de KHK mağdurlarına yönelik operasyonlar, toplumda derin yaralar açarken, adalet ve insan hakları mücadelesi de tüm zorluklara rağmen sürdürülmeye çalışılıyor. KHK zulmü ne yazık ki bugün de devam ediyor.
Uyarı
Bu sitede yayımlanan makaleler, sitemize ait olup izinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz, kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.
Ayrıca hukuki sorumluluk içermez, bu bilgileri kullanarak yapacağınız işlerden doğacak sonuçlardan sorumluluk kabul edilmemektedir. Hukuki mağduriyet yaşamamanız için bir hukuk bürosuna veya bizlere ulaşınız.
