Antalya’nın sıcak sokaklarında, kimsenin dikkatini çekmeyen bir kafede elinde çay tepsisiyle hayat mücadelesi veren bir adam… Adı Osman Zeki Eryiğit. Yüzündeki çizgiler, yalnızca yaşlanmanın değil, kaybetmenin ve yeniden doğuşun izlerini taşıyor. Bir zamanlar Orman Mühendisi olarak devletin en parlak kademelerinde çalışan bu adam, şimdi asgari ücretle hayata tutunmaya çalışıyor. Ancak onun hikayesi, sıradan bir geçim mücadelesinden çok daha derin. Bir insanın tüm dünyasının nasıl bir gecede yerle bir olduğunun ve insanlığa dair yeni bir bakışın hikayesi.
Osman Zeki Eryiğit, yalnız ve yalnızca bir KHK’lı. 26 yıllık evliliğini, çocuklarını ve mesleğini 15 Temmuz sonrası süreçte kaybetti. “Suçum, çocuklarımı KHK ile kapatılan okullara göndermekti,” diyor. O güne kadar saygın bir devlet memuru olarak tanınan Eryiğit, görevinden alındığında sadece işini değil, ailesinin güvenini de yitirdi. Eşi ve çocukları, “Senin yüzünden başımıza geldi,” diyerek onu terk etti. Bu terk ediliş, Eryiğit’in hayatındaki en büyük yıkım oldu. “Gelirimiz elimizden alınınca, evde huzursuzluklar başladı. Ben artık suçluydum.” diye anlatıyor başına gelenleri.
Gözaltında İnsanlık Dersi
Eryiğit’in hikayesi, gözaltı sürecinde yaşadıklarıyla bambaşka bir boyut kazandı. Farklı dünya görüşlerine sahip insanlarla aynı hücreyi paylaşırken, önyargılarının nasıl paramparça olduğunu anlatıyor ve ekliyor: “PKK’lı, DHKP-C’li denilen kişiler, dindar çevremden görmediğim şefkati gösterdi.” Abdest alması için polislere ısrar eden, namaz kılarken yer açan bu insanlar, Eryiğit’e insanlığın sınır tanımadığını öğretmiş. “Artık şucu, bucu diye yaftalamıyorum. Herkese insan olarak bakıyorum,” diyor.
Bugünlerde Eryiğit, Antalya’da kimsenin çalışmak istemediği işlerde çalışıyor. “Mecburen kabul ettim,” diyor, “Ailemin nafakası için…” Ancak kayıplarının telafisi olmadığını söyleyerek ekliyor: “Evlatlarım ve eşimle ilişkim tamamen koptu. Şimdi benimle görüşmek istemiyorlar.”
Buna rağmen umudunu yitirmemiş. “Devletin bu insanları kazanması gerek,” diyerek, KHK mağdurlarının sessiz çığlığına ortak oluyor.
İnsan Olmanın Ağırlığı
Eryiğit’in hikayesi, sadece kişisel bir trajedi değil, toplumsal bir yaranın da aynası. “On binlerce insanın hayatı hiçe sayıldı. Bu durum sosyal bir soruna dönüşebilir,” uyarısında bulunuyor. Kendi kayıplarını kabullense de, “İşime geri döneceğim, ama eski mutluluğumuz geri gelir mi?” sorusu, cevapsız kalıyor.
Osman Zeki Eryiğit’in hikayesi, bir devletin nasıl bir anda bir insanın tüm hayatını elinden alabileceğinin kanıtı. Ancak aynı zamanda, insan ruhunun en karanlık anlarda bile nasıl ışık bulabildiğinin de göstergesi. Gözaltında tanıştığı “düşmanlarının” ona öğrettiği şefkat, Eryiğit’in yeni hayat felsefesi.
Belki de Eryiğit’in kaybettikleri, onu bu gerçeğe ulaştıran bir bedeldi. Kim bilir? Belki de yalnızlığın gölgesinde, insanlığın en saf halini keşfetti…