Anasayfa » Danimarka’nın Avrupa’yı şekillendiren sığınma politikası

Danimarka’nın Avrupa’yı şekillendiren sığınma politikası

Yazar Habereditor
60 Görüntüleme
A+A-
Sıfırla
Danimarka'nın Avrupa'yı Dönüştüren Vizyonu

Danimarka, bir zamanlar Avrupa Birliği’nin göç politikalarındaki ‘asi çocuğu’ olarak anılırken, şimdi AB’nin sığınmacı yaklaşımında radikal dönüşümün mimarı haline geldi. Başbakan Mette Frederiksen’in “Nihayet” diyerek memnuniyetini dile getirdiği bu değişim, sıkı göç kontrollerini ilerici bir siyasi söylemle harmanlayan benzersiz bir strateji üzerine inşa ediliyor.

Göç ve İltica Bakanı Kaare Dybvad, Euronews’a verdiği demeçte, “Bu göreve başladığımda, benzer fikirleri savunan tek kişi Avusturya bakanıydı. Şimdi ise, göç akınları üzerinde demokratik kontrol sağlama fikri etrafında çok daha fazla ülkenin birleştiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Danimarka’nın dönüşümü derinlere uzanıyor. 2015-2016 göç krizinin ardından, AB mülteci kurallarından aldığı muafiyeti kullanarak kademeli olarak dünyanın en katı göç rejimlerinden birini oluşturdu. 2019’daki yasa, geçici korumayı norm haline getirerek kalıcı oturum iznini tam zamanlı, uzun süreli istihdam gibi sıkı koşullara bağladı.

Ülke, Suriye’nin bazı bölgelerini güvenli ilan ederek yüzlerce Suriyeli mültecinin oturma iznini iptal eden ilk Avrupa ülkesi oldu. 2021’de Ruanda ile imzaladığı ve sığınmacıların başvurularının bu Afrika ülkesinde işleme alınmasını öngören mutabakat muhtırası ise uluslararası tepki çekti. Danimarka bu planı rafa kaldırsa da, bu stratejiyi terk etmedi. Hedef artık ulusal değil, Avrupa düzeyinde dış kaynak kullanımıydı.

ASİ ÇOCUĞUN DEĞİŞİMİ

Danimarka’nın bu iddialı Avrupa vizyonu başlangıçta karşılık bulmakta zorlandı. Ancak, sığınmacıların kabulü ve dağıtımına dair ortak kurallar getirmeyi amaçlayan Yeni Göç ve İltica Paktı’nın kabul edilmesi, Kopenhag için yeterli olmadı. Pakt’ın onaylanmasından sadece iki gün sonra, Avusturya, Bulgaristan, Kıbrıs, Çekya, Estonya, Finlandiya, Yunanistan, İtalya, Letonya, Litvanya, Malta, Hollanda, Polonya ve Romanya’nın da aralarında bulunduğu 15 ülke, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e önemli bir mektup gönderdi.

Mektupta, “geri dönüş merkez mekanizması” kurulması da dahil olmak üzere, sığınma başvurularının AB dışına kaydırılması açıkça savunuldu. İtalya’nın Arnavutluk’ta açık denizde kurtarılan göçmenlerin başvurularını işlemek üzere merkezler kurma projesine özel atıf yapılan mektup, Brüksel’in görmezden gelemeyeceği bir güç gösterisi ve niyet beyanıydı.

Bu lobiciliğin en büyük meyvesi, Ekim 2023’te von der Leyen’in AB toprakları dışında sınır dışı merkezleri kurma fikrini onaylaması oldu. Bu, Komisyon’un geleneksel düşüncesinden radikal bir kopuşu temsil ediyordu. Von der Leyen’in yeniden seçilmesinin ardından Komisyon, üye devletlerin, reddedilen sığınmacıları finansal teşvikler karşılığında AB dışındaki ülkelere transfer etmelerine olanak tanıyan bir tüzük taslağı sundu. Tesadüfe bakın ki, bu yasa müzakereleri tam da Danimarka’nın AB Dönem Başkanlığı’nı üstlendiği döneme denk geldi. Kopenhag, dosya üzerinde yıl sonundan önce siyasi bir anlaşmaya varma niyetini açıkça vurguladı.

KARAR ALICI ÇOĞUNLUK TEMSİL EDİLİYOR

Kopenhag’ın başarı şansı giderek artıyor. 2024 mektubunu imzalayan 15 ülkelik grup genişledi ve bugün karar alıcı çoğunluğu temsil ediyor. Almanya, yeni Şansölye Friedrich Merz’in göreve gelmesinin ardından kısa sürede gruba katıldı. Merz, Danimarka’nın göç politikasının örnek alınabilecek bir örnek olarak gösterdi.

Ancak bu hızlı gelişmeler, insani yardım kuruluşlarını alarma geçirdi. Danimarka Mülteci Konseyi (DRC) AB Direktörü Céline Mias, “Danimarka’nın göç kontrol modeli, altın standart ve taklit edilmeye değer olarak pazarlanıyor çünkü amacı sığınmacıların gelmesini caydırmak. Avrupa ülkelerinin caydırıcı mekanizmalara ve sığınma süreçlerini dış kaynak kullanmaya odaklanması, sadece etik açıdan sorgulanabilir değil. Bu aynı zamanda uzun vadede kanıtlanabilir şekilde etkisiz uyarısında bulunuldu.

VARIŞ NOKTASIZ ÖNERİLER

Her şeye rağmen, dış kaynak kullanımı büyük ölçüde soyut bir kavram olmayı sürdürüyor. Ne Danimarka, ne müttefikleri, ne de AB Komisyonu, bu dış tesislerin pratikte neye benzeyeceğine dair somut detaylar sunmadı. Finansal tahmin yok, lojistik plan yok ve en kritiği, önerilen bir varış noktası yok.

Von der Leyen’in blok için öncü bir model olarak övdüğü İtalya-Arnavutluk protokolü, başlangıçta açıklanan beş haneli sığınmacı sayılarının çok altında kaldı. Bildirilen 74.2 milyon Euro’luk maliyete rağmen, merkezlerde şu anda sınır dışı kararı altında sadece birkaç yüz göçmen barındırılıyor. Danimarkalı yetkililer, geri dönüş merkezleri projesini somutlaştırmak için henüz bir değerlendirme yapmadıklarını kabul ediyorlar.

MUHAFAZAKAR BİR POLİTİKA

AB dışındaki bir ülkeyle yapılacak bir anlaşmanın karşılıklı faydaya dayalı bir ortaklık olarak tasarlanması ve uluslararası hukuk ile temel haklara uyulması gerektiğini ısrarla vurguluyor. Bu yüksek standart, uygun ortak ülke bulma sürecini önemli ölçüde zorlaştırıyor.

Danimarka’nın göç yaklaşımının en çarpıcı yönü ise ideolojik arka planı. Avrupa’da genellikle sağcı hükümetlerin öncülük ettiği katı göç politikaları, Danimarka’da Sosyal Demokratlar tarafından savunuluyor. Bu da Başbakan Frederiksen’in lehine işliyor. Frederiksen, sağa meyil etmesiyle hayatta kalmayı ve Avrupa Konseyi’ndeki koltuğunu korumayı başaran üç sosyalist liderden biri.

Benzer Yazılar

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Politikası

Gizlilik Politikası