İngiltere, tarihinde yeni ve tartışmalı bir sayfa açıyor. Bir zamanlar savaş ve zulümden kaçanlara güvenli bir liman olma iddiasındaki ülke, kendisini küresel bir göçmen krizinin ortasında bulurken, siyasi söylem ve vaatler giderek daha sert bir “sınır dışı etme” politikasına doğru ilerliyor. Bu radikal dönüşüm, ülkenin kültürel dokusunu, uluslararası itibarını ve 21. yüzyıldaki kimliğini derinden şekillendirme potansiyeli taşıyor.
İngiltere’de, her yasadışı göçmen, potansiyel bir suçlu olarak tasvir ediliyor ve toplumsal güvenlik veya uyum adına kitlesel olarak sınır dışı edilmeleri gerektiği savunuluyor. Önümüzdeki genel seçimlerde zafer kazanması muhtemel görünen sağ parti, savaş ve zulümden kaçan göçmenlerin yasadışı yollarla geldikten sonra İngiltere’yi evleri yapmalarına izin veren yasaları askıya alarak, ilk dönemlerinde 600 bin kişiyi sınır dışı etmeyi öneriyor. Bu, nüfusun yaklaşık yüzde birine denk geliyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse, iktidardaki ana muhalefet partisi hükümeti geçen yılki seçimden bu yana yalnızca 24 bin sınır dışı işlemi gerçekleştirebildi. Sağ partinin planladığı kitlesel sınır dışı etmeler, son yıllardaki benzeri görülmemiş göçmen akını kadar tarihte eşi görülmemiş bir hamle olacak.
SIRADAN BİR POLİTİKACI ARACI: ‘SINIR DIŞI’
Uzun süre faşizmle bağdaştırılan “sınır dışı etme” kavramı, artık İngiliz siyasetinde sıradan bir kavram haline geldi. Fransa ve Almanya gibi kitlesel sınır dışı etmelerin daha iyi hatırlandığı ülkelerde popülist sağ, daha az zararlı bir eş anlamlı icat etmek zorunda kalırken, İngiltere’de aşırı sağcı bir milletvekilinin son zamanlarda X’te zaferle ilan ettiği gibi: “İlerlemeyi hafife almayın. Westminster’de herkesin benimsediği İngilizce’nin en iyi iki kelimesi: Gözaltına Al. Sınır Dışı Et.”
Bu yeni sınır dışı etme çağı yalnızca İngiltere’ye özgü değil; küresel bir fenomene dönüşüyor. Sağ partinin sınır dışı projesi, kendi ifadeleriyle “Trump 2.0” olarak anılıyor. Ancak planları aynı zamanda, Hindistan gibi İngiltere’nin eski sömürgelerinde de yaygın olan sınır dışı etme modelini yansıtıyor.
GÜÇ SİMSARLARI
Küresel olarak, 20. yüzyılın karanlık bölümlerinden bu yana görülmemiş oranda vatansız bırakılan siviller görülüyor. Gazze’nin hayatta kalan nüfusunun sınır dışı edilmesi, dünyanın güç simsarları tarafından ciddi şekilde masaya yatırılıyor. II. Dünya Savaşı sonrası kural temelli düzenin çöküşüyle paralel olarak, aşırı sağcı partilerin 1951 BM Mülteci Sözleşmesi’ni ve diğer insan hakları yasalarını uygulamamayı önermesi, aynı endişe verici eğilimin bir parçası. Uluslararası insan hakları hukukunu yıkmak bir çözüm değil.
İngiltere‘nin hala bir sığınak olduğu bir dönemde ülkeye gelenler şanslıydı. Ancak o eski yasalar çoktan yürürlükten kaldırıldı ve aynı kader İnsan Hakları Yasası’nı ve çok daha fazlasını bekliyor. Bugün, sınır dışı etme çağında, bir zamanların cömert ve kucaklayıcı İngiltere’sine ulaşmak neredeyse imkansız hale geliyor. Ülke, bir zamanların sığınak ülkesi olma vasfını kaybederken, yerinde giderek yükselen bir kale yükseliyor.