Almanya İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt’e göre, sınırlarda sığınmacıların geri gönderilmesi hükümetin başarılı bir göç politikasının parçası. Geri çevirmeleri son derece etkili bir önlem olarak nitelendiren Dobrindt, Stern dergisine verdiği demeçte, “8 Mayıs’tan bu yana 10 binde fazla yasadışı göçmeni geri çevirdik, bunların arasında yaklaşık 550 kişi sığınma talebinde bulunmuştu” dedi.
Almanya, göç politikalarında radikal bir dönüşüm yaşıyor. Ülkenin muhafazakar liderliği, yasa dışı göçü azaltmak amacıyla uygulamaya koyduğu sıkı sınır kontrollerini kalıcı hale getirme kararı aldı. İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, bu politikaların etkili olduğunu savunurken, eleştirmenler hukuki ihlaller ve insani endişelere dikkat çekiyor.
11.900 KİŞİ GERİ ÇEVRİLDİ
Mayıs ayından bu yana Almanya’nın tüm kara sınırlarında uygulanan kontroller kapsamında 11 bin 900 kişi geri çevrildi. Bu kişilerden yalnızca 660’ı sığınma başvurusunda bulundu. Dobrindt, bu verileri başarı olarak nitelendirirken, uygulamanın yasa dışı göçü caydırdığını belirtti. Ancak, Berlin İdare Mahkemesi’nin bu uygulamayı AB hukukuna aykırı bulması tartışmaları derinleştirdi. Mahkeme, Almanya’nın Dublin Tüzüğü uyarınca sığınma başvurularını değerlendirme yükümlülüğü olduğuna hükmetti.
AfD’NİN BASKISI ETKİLEDİ
Almanya’daki sıkı göç politikalarının arkasında, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin artan siyasi baskısı yatıyor. Şubat 2025 seçimlerinde %20’den fazla oy alan AfD, göçmen karşıtı söylemleriyle hükümeti etkilemeyi başardı. Dobrindt ve şansölye Friedrich Merz, sınır kontrollerini ve sınır dışıları güvenlik ve düzeni sağlama çabası olarak sunarken, insan hakları örgütleri bu politikaların uluslararası koruma yasalarını ihlal ettiğini savunuyor.
Almanya, göçü kontrol altına almak ve yasadışı girişleri caydırmak amacıyla uygulamaya koyduğu sınır kontrolleri ve hızlı geri çevirme politikalarıyla iltica başvurularında ciddi düşüş gördü. Ancak bu politikalar Schengen sistemiyle, AB hukukuyla ve özellikle ECJ’nin içtihadıyla çelişiyor. Aynı zamanda, Almanya–Polonya arasındaki ilişkilerde yeni bir gerginlik dalgası doğuruyor ve göçmenlik politikalarını siyasi bir silah olarak kullanan sağ popülist partilerin yükselişini destekliyor.
