Bir yandan barış sürecine dair umutlar tazelenirken, diğer yandan Kürtlerin yaşadığı sistematik baskılar, dil ve kültür haklarının kısıtlanması, toplu tutuklamalar ve cezaevlerindeki kötü muamele gibi konular, medyanın ve kamuoyunun ilgisini artırdı.
Türkiye’nin kalbinde, yüzyıllardır varlığını sürdüren Kürt toplumu, bugün dil, kültür ve kimlik hakları uğruna amansız bir mücadele veriyor. Irak, İran, Suriye ve Türkiye’ye yayılmış olan Kürtler, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor.
Türkiye’deki en büyük Türk olmayan topluluğu teşkil ediyor. Ne var ki, resmi olarak ulusal azınlık statüsüne kavuşturulamayan Kürtler, devlet politikaları, toplumsal önyargılar ve sistematik baskılar nedeniyle, hem kültürel hem de siyasi haklarının sürekli olarak kısıtlanmasına maruz kalıyor. İşte bu mücadele, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı “Algemeen Ambtsbericht Turkije | Februari 2025” raporunda ayrıntılarıyla gözler önüne seriliyor.
Dilin Sınırlandırılması
Kürtçe, yani Kurmancî, Türkiye’de Türkçe’den sonra en çok konuşulan dil olmasına rağmen, resmi korumadan yoksun bırakılmış durumda. Türk Anayasası yalnızca Türkçeyi ülkenin resmi dili olarak kabul ediyor; bu durum, Kürtçe’nin kamusal alanda yer almasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.
Sağlık Bakanlığı’nın dijital sağlık portalını yalnızca Arapça, Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça dillerinde sunması, Kürtçe’nin neden ihmal edildiğine dair tartışmaları alevlendirdi. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, bu karara sert tepki gösterdi; Kürt vatandaşlarının, kendi dillerinde hizmet alabilme hakkının gasp edildiğini savundu.
Kültür olaylarında da aynı durum yaşanıyor. 16 Ocak 2024’te, doğu şehrinden Patnos’ta Kürtçe bir tiyatro gösterisi “uygunsuzluk” gerekçesiyle yasaklandı. 21 Şubat 2024’te ise Bingöl’deki bir konser, gerekçe sunulmadan iptal edildi. Ekim 2024’de ise, kültür ve turizm bakanlığının, başlıca Kürt aktörlerin yer aldığı “Rojbash” filminin dağıtımını engellemesi, Kürtçe konuşmanın kısıtlandığını açıkça gözler önüne serdi.
Kamu alanında da saldırılar durmuyor. Temmuz 2024’te Batman, Diyarbakır, Mardin ve Van’da yer alan Kürtçe trafik levhaları, devletin direkt müdahalesiyle kaldırıldı. Ancak, yerel yönetimler – özellikle DEM’ye bağlı olanlar – bu uygulamayı “Kürt diline yapılan saldırı” olarak nitelendirip, levhaları yeniden takarak şehrin çok dilli kimliğini korumaya çalıştı. Eylül 2024’te Diyarbakır’daki belediye, bir şehir parkının adını Kürt kültürünün önemli figürlerinden Rindêxan olarak değiştirmek istedi, Türk otoriteler bu kararı “yabancı dil” gerekçesiyle iptal etti.
24 Eylül 2024’te ise, Diyarbakır’da polis, iki Kürt dil kurumunu ve bir Kürt kitapçısını basarak, yüzlerce kitap, gazete ve dijital veriyi el koydu. Yetkililer, bu materyali PKK propagandası olarak nitelendirirken, DEM ve diğer Kürt hak savunucuları bu müdahaleyi kültürel özgürlüğe yönelik açık bir saldırı olarak değerlendirdi.
Eğitimde Direniş
Resmi kısıtlamalara rağmen, Kürtçe öğrenme arzusu her geçen gün artıyor. 2012 yılından bu yana, okullarda Kürtçe seçmeli ders olarak sunulsa da, bu yalnızca 13 şehirde mevcut. Birçok ebeveyn, çocuklarının Kürtçe eğitim almasını istemesine rağmen, PKK ile ilişkilendirilme korkusundan bu talebi dile getiremiyor. Buna rağmen, üniversite düzeyinde Kürtçe çalışmaları için belirlenen 196 kontenjanın tamamının 13 Ağustos 2024’de dolması, ve okul düzeyinde Kürtçe seçmeli ders sayısının yükselmesi, Kürt kültürüne dair bir talebin olduğunu ortaya koyuyor.
18 Aralık 2024 tarihinde, DEM milletvekili Ayşegül Doğan’ın Türk parlamentosunda Kürtçe konuşmasına izin verilmesi, uzun süredir devam eden dil kısıtlamalarına sembolik bir meydan okuma olarak değerlendirildi. Doğan’ın konuşması, parlamentoda “Türkçe dışı” bir dil kullanımının kabul edilebileceğine dair umutları yeniden alevlendirdi.
Toplumsal Şiddet
Kürt halkının kamusal alanlarda yaşadığı baskı, yalnızca devletin resmi politikalarıyla sınırlı değil. Toplum içindeki önyargılar da ciddi şiddet olaylarına zemin hazırlıyor.
Mayıs 2023’te İstanbul’da, Kürtçe söyleyen bir sokak müzisyeninin, ulusalcı bir izleyicinin talebini reddetmesi üzerine bıçaklanarak hayatını kaybetmesi, toplumsal nefret söyleminin en acı örneği.
16 Aralık 2023’te Trabzon Havalimanı’nda, yaklaşık 20 özel güvenlik görevlisi, birbirleriyle Kürtçe sohbet eden 4 inşaat işçisine saldırdı.
Engellenen Sesler
Kürt medyası da devletin yoğun denetim ve sansür politikalarından kaçamıyor. 22 Aralık 2024’de, YEWKURD adlı Kürt yayınevleri derneği, son üç hafta içinde 120 Kürtçe yayının yasaklandığını açıkladı. Bu yasaklar, hem siyasi hem de kültürel içeriklere sahip yayınları kapsıyor; bazıları, Afrin’deki Syrialı çatışmalar gibi hassas konuları işlerken, diğerleri Kürt mitolojisi gibi kültürel değerleri ele alıyordu.
Ayrıca, dijital platformlarda da Kürtçe içeriklere yönelik kısıtlamalar giderek artıyor. Sosyal medyada Kürtçe haber yapan ve yayın yapan gazeteciler, defalarca gözaltına alınırken, bazı platformların web siteleri engellenerek, Kürt medyasının sesinin duyulması engelleniyor.
Umut Çağrısı
Türkiye’de Kürt halkı, dil, kültür ve kimlik hakları uğruna amansız bir mücadele veriyor. Devletin uyguladığı kısıtlamalar, toplumsal önyargılar ve resmi denetimler, Kürtlerin kamusal alanda seslerini duyurmasını zorlaştırsa da, eğitimde ve medyada artan talep, bu kısıtlamalara karşı bir direnişi de beraberinde getiriyor.
Her vatandaşın kendi dilinde eğitim alabilme, kültürel mirasını özgürce yaşama ve ifade özgürlüğü gibi temel haklara sahip olması gerektiği inancı, bu mücadelede en önemli kıvılcımı.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın resmi olarak silah bırakma çağrısı, uzun süredir devam eden çatışmaların sona ermesi ve barış umudunun yeşermesi için atılmış bir adım. Öcalan’ın bu çağrısı, Kürt halkının mücadelesinin, daha adil ve barışçıl bir gelecek için umut verici.
Umudun ve barışın yeniden yeşereceği bir Türkiye için adaletin, özgürlüğün ve kültürel çeşitliliğin korunması elzem.